Dr. Ayhan Onur’ un Kitabından…
Umutsuz Ruhlar Ülkesi
- Burada kadın sünneti çok yaygın: sünnette vajinanın dış duvarının bir kısmı ile klitorisin uç kısmı alınıyor. Bu da neredeyse kadın cinsel organının dış kısmının tamamı! sünnetli kadın artık seksten zevk almıyor, alamıyor. Kadın zevk almadığı için de, aldatma ihtimali nerdeyse ortadan kalkıyor. Bu durumda kadın? sadece doğurgan bir canlı pozisyonunda kalıyor. Erkekse onu döllemekle görevli diğer bir cins görünümünde… Sudanlı kadınlar bu görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlar. Doğurmaktan hiç çekinmiyorlar… Tabii, kadın sünneti olmuş kadınların yaralanma veya HIV/AIDS ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar kapma riski daha yüksek.
- Sudan’da kadın sünneti gelenek halinde devam ediyor. Yaptırmayan kadınlar tıpkı sünnet olmamış erkekler gibi ayıplanıyor ve utanıyorlar. Ancak son zamanlarda bu tür sünnet kanunlarla yasaklanmış ama kanunla yasaklamak ne kadar çözüm olur bilemiyoruz. İslam’ın en sert şekilde yaşayan bir toplumda, İslam’la en ufak bir ilgisi bile olmayan “kadın sünneti” gibi bir kavramın nasıl yerleştiğini anlamak güç. Bu eski Afrika pagan dinlerinden kalan bir ritüel olsa gerek. Bizde nasıl şaman gelenekleri İslam’ın içine bir şekilde sızmış ise, Sudan’da da aynı etki sanırım pagan dinleri tarafından yapılmış.
- Sudan’da çok evlilik resmi olarak mümkün. Mutat olarak tüm evlilikler resmi kayıt altına alınıyor ve en fazla dört kadınla aynı anda evlenebiliyorlar. Bize kaç karımız olduğunu soruyorlar. Bir karımızın olması onlara göre kabul edilemez bir şey. Bu durum ilk önce bize garip geldi. Ancak kampları gördükten sonra fark ettik ki Cencevitler kadın ve çocuklar yerine sadece yetişkin erkekleri öldürmüşler. Bunun için erkek sayısı çok az. Öyle ki kamptaki yaşayanların sadece % 6 sı üreme çağındaki erkeklerden oluşuyor. Sudanlı kadınlar kendi kendilerini idare edebilecek durumda değiller. Hayatlarını idame ettirmek için bir erkeğe ihtiyaç duyuyorlar. Bu sebeple her erkeğe birden fazla kadın düşmek zorunda. Afrika gelenekleri ve İslami kaideler de buna uygun olunca, bölge kadınları ve erkekleri için çok eşlilik baştan kabul edilmiş bir olgu haline gelmiş. Kadınların ortada kalmasındansa, kuma olarak yaşamaları burada daha uygun bir durum olarak görülüyor. O kadar ki bizim bir tane eşimizin olmasını “only one” diyerek dehşetle kapılıyorlar. Onlara göre erkek adamın çok sayıda eşi olur. Kadınsa eşinin fazla kadınla evli olmasından dolayı gurur duyması gerekli ki kadınlar hakikaten gurur duyuyorlar.Hatta biz bölgedeyken İslami sınır olan bir erkeğe dört kadın sınırının, bu hallerde aşılıp aşılmayacağı ciddi olarak tartışılıyordu. Bu durum asla, kaba olarak uçkur düşkünlüğü manasına gelmemeli. Bu fikrime itiraz edecekler olabilir ama bence burada çok eşlilik artık toplumsal bir gelenek (hatta gereklilik) haline gelmiş durumda.
- Bölge insanının ishal olan çocuğun dişlerini söküyor ve poposunu kızgın demir ile dağlıyorlar! İshal olan çocuğun poposunu dağlamaktaki amaç, çocuğun kakasını yapmasını ve içindeki suyu dışarı atmasını engellemek! Dişlerini sökerek de çocukta ishal yapan şeylerin vücuduna daha fazla girmesini engellemeyi amaçlıyorlar. Ayrıca, hemen her çocukta ishale karşı “hicap” dedikleri muskalardan var. Tabii ki bu uygulamaların hiçbiri bir işe yaramıyor. İshal olan çocuğa su bile vermiyorlar: binlerce çocuk sırf anneleri su vermediği için susuzluktan ölüyor. Cehalet en büyük afetten bile daha yıkıcı bir felakettir. Burada bu durum o kadar açıkça görülüyor ki, cahilliğin aldığı canların sayısını tahmin etmek bile güç.
- Darfur bölgesinde insanların nerelerinde bir rahatsızlıkları olursa, orayı kızgın demir ile dağlamak gibi bir alışkanlıkları var! Kasık fıtıkları varsa kasıklarını, sırtları ağrıyorsa sırtlarını, hatta yüzlerinde şikâyetleri varsa yüzlerini dağlıyorlar. Tıpta keloid denen bir çeşit iyi huylu tümör vardır ve keloid açık yaraların kenarlarında oluşur. İnsanların esmerlikleri arttıkça daha fazla görülür. Dolayısıyla zencilerde en fazladır. Bu sebepten dolayı dağlanmış olan bu insanların yaralarının kenarlarında bu dev tümörlerden oluşuyor ki korkunç görüntülere sebebiyet verebiliyor. Özellikle yüzde oluşan dev keloidler bu insanları hilkat garibesine çevirebiliyor. Buna rağmen dağlama tedavisi hala uygulanıyor. Herhalde bu da eski bir Afrika kültürünün bir yansıması olsa gerek.
- Nyala’da tavuk çok az ve en pahalı yiyecek konumunda. Lokantada et yemeği için 3 cüney (1,5 dolar) verirken aynı miktarda tavuk yemeği için 25 cüney (10 dolar) vermeniz gerekiyor. Kimse bu kadar değerli bir şeyi kesmek istemiyor. Ancak çok gerekli olunca kesiyorlar. Yumurtanın tanesi yaklaşık 1 dolar. Bu sebeple bu insanlar tavuk ve tavuk ürünlerini yemiyorlar. Buradaki yumurtaların sarıları neredeyse tamamen beyaz: kendilerini bile zor besleyen bu insanların yem alacak paraları da yok. Tavuklar tamamen doğal ortamdan besleniyor. Yumurtanın sarısını ve beyazını ancak yumuşaklığından ve sertliğinden ayırt edebiliyorsunuz.
- Sudan’da çok az evde tuvalet var. Burada erkekler “cellabiye” adındaki uzun beyaz bir entari, kadınlar ise “dop” denilen ve bir alt giysinin üzerine sarılmış renkli kumaşlardan oluşan bir çeşit elbise giyiyorlar. Ne zaman tuvalet ihtiyaçları olursa, oturdukları yere çöküp bu elbiselerin altından ihtiyaçlarını herkesin içinde gideriyorlar. İşin ilginç yanı herkes büyük ve küçük tuvaletini ortalık yere yaptığı halde şehirde koku yok. Bu da sanırım iklimin ve devamlı esen rüzgârın bir sonucu olsa gerek.
İlk resimdeki Nyala’nın Belgrad Ormanları benzeri temizliğine inanmayın;
hemen 2. fotoya bakın..- Nyala’da insanlar devamlı sokağa tükürüyorlar. Ancak her yer o kadar tozlu ki burada tükürmek bir ihtiyaç haline gelmiş. Yakında biz de başlarsak şaşırmamak lazım. Şimdiden sokakta biraz yürüyünce ağzımızda toz birikiyor. Sanırım yutmak çok zor olacak. Bu insanlar tükürmekte haklı mı ne?
- Bölge çöl görünümünde olmasına rağmen 15–20 metrelik kuyulardan bol su çıkabiliyor. Bazen 4 metreden bile su çıktığı oluyormuş. Tarımdan anlayan arkadaşların söylediğine göre, toprak burada çok verimli değil. Hatta toprak bile yok, neredeyse tamamı kum. Ama bölgede su olduğuna göre bu şartlarda da yetiştirilebilecek bir sürü sebze ya da meyve olmalı. Bu insanların toprakları olsa ve su sağlanabilse aslında gayet güzel şe
- yler yetiştirip kendilerini ve ailelerini geçindirebilirler. Binlerce kilometre arazi boş durmasına rağmen insanlar aç ve açıkta (ve çalışmaya niyetleri yok..). Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz….
- İnsanlar inanılmayacak kadar zayıflar. Dün karın ön duvarında ve cilt altında kitle tanısı ile ameliyat etmeye kalktığımız bir hastada, cilt altında kitle sandığımız şeyin böbrek olduğunu son anda fark ettik. Oysa böbreğin karın içinde arka duvara yapışık olması gerekirdi. İnsanlar o kadar beslenme bozukluğu çekiyorlar ve o kadar zayıflar ki, karın içinde ve arka duvardaki böbreği muayenede karın ön duvarına yapışık zannedebiliyorsunuz.
- Biz müzeyi gezerken eyalet valisi ve bakanlar müzenin önündeki yoldan geçtiler. Aman o ne gürültü ve debdebe. Siren sesleri yeri göğü inletti. Eskort araçlarının ve çevredeki askerlerin sayısı bile belli değildi. Bu alışkanlıkları bizden farklı değil. İdarece şakşakçılığı burada da var. Bu geri kalmışlığın göstergesi olarak bile kullanılacak bir durum. Ülke ne kadar geri ise idareci şakşakçılığı da o kadar fazla oluyor. Umarım en kısa zamanda ülkemizde bu iptidai görüntüleri ortadan kaldırırız ve bu manada daha medeni bir görünüme kavuşuruz
Sudan şeriat kanunları ile idare edilen bir ülke. Ancak bu ülkede şeriat hükümlerinin bazı yerlerini yanlış anlamışlar sanırım. Mesela kızları, amcaları ya da babaları, kimseye haber vermeden, uygun gördükleri biriyle, kızların bilgisi dışında nikâhlayabiliyor. Kız akşam eve gelince evli olduğunu öğreniyor. Haberleri olmadan evlendikleri zaman dahi bu nikâh resmi olarak da geçerli oluyor. Evlenecek olan kızlara fikirlerini asla sormuyorlar. Kızların itiraz hakları yok. Zaten kızların burada hiç bir şeye hakları yok. Bizimle birlikte çalışan yerli doktorlardan biri de aynı şekilde evlendirilmiş. Şu anda hiç bilmediği birisiyle evli. Evlilik imzasını atan amcası bunu şeriata ve kabile geleneklerine göre yaptığını söylemiş. Sözüm ona yıllarca okuyup doktor olan bu kızcağız, toplumda bir yeri olmasına ve eğitiminin sağladığı entelektüel seviyesine rağmen bu durumda itiraz edemiyor. Aslında bu durumda bir gariplik olduğunun Doktor Hanım da farkında ama o bile burada geçerli olan ananeler karşısında çaresiz kalmış.
- Hicap aslında bizim bildiğimiz muska. Aslında hicap yazanlar dışında bu muskanın içinde ne yazılı olduğunu hiç kimse bilmiyor. Hicaplar yazıldıktan sonra yaklaşık 3×3 cm boyutundaki deri keseler içine dikilerek sıkıca kapatılıyor ve bir bağ ile boyna asılıyor. Nyala’da hicap yazan özel şeyhler mevcut. Hicaplar ya daha önceden yazılıp hazır olarak satılıyor ya da sipariş üzerine ve belli bir ücret karşılığında yapılıyor. Her türlü belaya karşı bir hicap var. Bu hicaplar çocuk doğunca takılmaya başlanıyor. Yaş ilerledikçe hicap sayısı da artıyor. Yaşlı insanların üzerindeki hicap sayısı onlarca olabiliyor. Eğer boyunlarındaki bağa yeni hicaplar sığmaz ise bu seferde hicabı bellerine bağlamaya başlıyorlar…
- Kına Sudan’da sadece evli kadınlara yapılıyor. Bekâr kızlar asla kına yaptıramıyorlar. Gelinler düğünden önce bu işi yapan kuaföre benzeri dükkânlara götürülüyor ve ayakaltları, kolları, bacaklarının aşağı kısımları ve parmaklarını içerecek şekilde dallı, çiçekli figürlerle tamamen süsleniyorlar. Çok koyu siyah bir renge sahip olan bu kınalar zenci ten üzerinde garip bir etki yaratıyor. Yapılan bu kınalar on beş gün kadar kalıyor. Bence bu kınalar pek güzel değil, ama bölgede abartılı kınası olmak zenginliğin ve güzelliğin gösterisi olarak kabul ediliyor. Sanırım bunda Afrika yerli kültürünün de etkisi olsa gerek. Zaten bu bölgede her ne kadar İslam tek din olsa da yaşamın her karesinde Afrika kültürünü görmek mümkün.
Not: Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.