Malmö
Kopenhag’ dan Malmö’ye Seyahat
Not: Küçültülmüş resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.
Noel tatili dolayısıyla Kopenhag sokaklarında in cin top oynadığından, programımda ani bir değişiklik yaparak İsveç’e gitmeye karar verdim. Böylece hem günümü geçirecek, hem ülke değiştirecek, hem de Kopenhag – Malmö arasındaki Oresund Köprüsünden geçmiş olacaktım.. Şehrin kuzey istasyonunda biletimi aldım (70 DKK), trene bindim, ben sanki çok uzun bir yolculuk yapacağımı sanmıştım; ama yarım saat sonra Malmö’ ye varmıştım. Tren seyahati sırasında size ne pasaport soruyorlar ne bir şey, mesafe bu kadar yakın olunca Güney İsveç’liler Stockholm havaalanı yerine Kopenhag’ı tercih ediyorlarmış. İnanın, İstanbul’dan İzmit’e gitmek istesek o kadar rahat ve konforlu bir yolculuk yapmamız daha zordur. Köprü Baltık Denizinde ki 8 km uzunluğunda İskandinavyalıların medar-ı iftiharı bir yapı. İki kattan oluşuyor alt katta trenler yol alıyor, üst kat ise arabaların geçişine ayrılmış. Tüneliyle beraber toplam 16 km. ediyor. Upuzun bir köprü git git bitmiyor, altınızda devamlı Batlık Denizi’ni görüyorsunuz ve sonra birden Malmö’ nün içinde buluyorsunuz kendinizi;
Malmö küçük, şirin bir kent. Şehrin bana göre, Noel’de ki en güzel tarafı ise trenden inince Kopenhag’ın tersine kalabalık, bıcır bıcır konuşan, hareketli insanlar topluluğuna rastlamış olmamdı. Garın hemen önündeki dikey sokağı yaya yolu olarak ayırmışlardı ve insanlar yılbaşı öncesi alışverişi için koşuşturup duruyorlardı… Yolun tam ortasındaki dört tahta heykelin ortasında bir resim çektirdim ki hakikaten Malmö’ ye gelişimin kanıtı olsun diye…
Yayalara ayrılmış yolun üzerinde tam ortada bir meydan vardı. Meydanda halkın spor yapması için kocaman bir buz paten sahası yapmışlar: düşen çocuklar, anne baba ile kayanlar, sevgilileriyle etrafa hava atanlar…. İsveç’te de , Danimarka’da esas para Euro değil Kron ile alış veriş ediliyor ve İsveç Kronu, Danimarka Kronundan % 20 ucuz ve fakat tren biletlerini Danimarka’da almanın avantajı var, çünkü aynı yol için İsveç’te daha fazla ücret ödüyorsunuz. Malmö de, Danimarka gibi kanallar şehri. Bazıları Stockholm’ e Kuzey’in Venedik’i adını veriyorlar. Halbuki bana göre ne Malmö, ne Stockhorm, ne Amsterdam, Venedik ile boy ölçüşebilir. Belki Belçika’nın Brugge Şehri azcık ucundan Venedik’ e benzetilebilinir. Ama Venedik Venedik’tir! Venedik’ te denizle şehir iç içedir, halbuki diğer şehirlerde yollar kaldırımlar normal şehirlerdeki gibidir, kanallar yollarla aşılarak medeni görünümlü bir şehircilik yaratılmıştır. Venedik’ de su ile şehir kucaklaşmıştır, iç içedirler, halbuki diğerlerinde kanallar sanki şehri ayıran şatoların dışındaki koruyucu su kanallarını andırırlar…
Malmöhus ( Malmö Evi ) adındaki şehir müzesine de gittim. Burası, etrafı sularla çevrili eski bir şato; tarihte bir dönem hapishane olarak da kullanılmış. Şatonun içerisi ise etnografya müzesi gibi düzenlenmişti: orada da Orson Welles gibi konu mankeni olarak bir resim çektirdim. Aynı Şato’da orta çağdan kalma işkence aletleri de bulunuyordu, bir kısmının resmini çektim. Ama beni en çok düşündüren Şatonun içindeki bir başka tarih müzesi bölümüydü. Resimdeki tabloda göreceğiniz üzere İsveç’ liler bile kendilerinin 1054 yılında Bizans’ tan yola çıkarak buralara geldiklerini belirtiyorlardı. Yani taa Malmö’ ye kadar gittim ve şimdilerde tartışılan Bizansların Torunları mıyız? Değil miyiz ? konusunun en güzel kanıtını gördüm… Aşağıdaki tabloyu büyütünce göreceksiniz: en üst satırda tarihlerinin 1050 senesinde Konstantinopolis ( Byzance ) ile başladığını yazıyorlar.. ( Hoş Bizans kelimesi Fransız yakıştırmasıdır ve o tarihlerde Doğu Roma’ dan kalma Roma İmparatorluğu vardır, amma Bizans yoktur.. ve dahi hiç olmamıştır tarihte..)
Bu arada müzenin kontrolünü videolarla yapıyorlar. Ama videoya bakan insanlar değil konu mankenleriydi. O kadar canlı yapılmışlardı ki neredeyse ben bile onlara yol yordam sormaya kalkacaktım.. Şatonun en üst katı ise modern tablolara ayrılmış bir sergiyi barındırıyordu. Bana tuhaf gelen bir resmi sayfaya koyuyorum: herhalde burada artist kendisinin uçak gibi hızlı kalkıp indiğini göstermek istemiş, veya Viagra’ya hiç ihtiyacı olmadığını söylemek… Kim bilir ?
Daha sonra şehrin en küçük sokaklarında gezinirken bir büro gözüme çarptı : Galatasaray Dizayn Stüdyosu. Görüyorsunuz kan kanı ne kadar çekiyor: taa Malmö’ye kadar gitmiş ve Galatasaraylı bir büroya rastlamıştım . (Fotograf ektedir ))
Nihayet, Oresund Köprüsünden bu sefer de trenle gece de geçerek Kopenhag’a döndüm ve artık yorulmuş ayaklarımı yatağımda uzatarak otel sıcacık odamın keyfini çıkardım….
Not: Küçültülmüş resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.