Nyala
Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.
Nyala 2 milyon nüfuslu (rakamlara güvenmeyiniz 4 milyon da olabilir))) dümdüz bir büyük kasaba. Bir iki caddesinde asfalt var, diğer yollarda eğer cipiniz yok ise gitmeniz imkânsız. Zaten buradaki zenginlerin çoğunun arabaları kamyonet şeklinde 4 çekerler.
Yegane su birikintisinde yıkanan arabalar ve taksi durağı
Bizi derneğin temsilcisi Bünyamin Bey karşıladı ve 15 gün kalacağımız tertemiz bir eve götürdü. Ev bizdeki bir bağ evini andırıyor. Ama aylık kirasını söyleyince eminim hepinizin dudağı uçuklayacaktır: 2.500 $. Sakın boğaz kenarında bir yalı kiraladığımızı zannetmeyin. Özensiz bir işçilikle yapılmış büyükçe bir ev. Tuvalet, banyo ve mutfak evin dışında, avlunun bir ucuna. Allah’tan her yerde vantilatör ve klima var; yoksa 35-50 derece sıcaklıkta yaşamak imkânsız.
Sabah kahvaltı ettikten sonra hastaneye gidiyoruz. Akşam 5 gibi geri dönüyoruz. Böylece en sıcak zamanları en azından ameliyathanede klimalı ortamda geçiriyorduk. Çıkınca da gezebildiğimiz kadar etrafı dolaştık. Bir gün bizi deve eti yemeye götürdüler. Deve eti sert olurmuş bu nedenle en yumuşak yerinden hazırlanmasını söylemişler. Bizde Türkiye’deki gibi bir lokantaya gideceğimizi tahmin etmiştik: aşağıdaki resimleri görünce gittiğimiz yerin ne kadar içler acısı olduğunu göreceksiniz. Eti pişirenlerin kıyafetleri düzgün, lakin lokanta diye adlandırdığımız derme çatma çadırın her tarafından ya kum giriyor, ya yağmur. ama gittiğimiz yer söylediklerine göre her Sudanlının gidemeyeceği iyi bir yer imiş. Artık resimleri görünce siz karar verin…
Deve eti lokantaları ve aşçılar
Deve ziyafeti??
Yağmur öncesi ve sonrası lokantalar kompleksi..))
Kaportacı veya dökümcü dükkanı zannetmeyin: En bi lüks lokantalar bunlar..
Bir başka akşam zengin tüccarlardan hafızın evine yemeğe davetli idik. Bahçede siniler üzerine konmuş yemekleri Araplar avuçları ile bir yandan yerken, bir yandan yemeğin yağı ellerinden dirseklerine doğru süzülüyordu. Lütfettiler bize içeride bir sehpanın üzerine siniyi koydular, biz de orada ev sahibini kırmamak için ıkına – çekine yemek yedik. Ama şahsen ben dikkat ediyordum ki aldığım et veya yemek parçasının diğer tarafının Arabın eline değmiş olmasın diye…)
Bir gün de Türkiye’den gönderilen paralarla alınan kurbanları seçmeye gittik. Baktım derneğin personeli kurban seçmekten anlamıyor. Hem Müslüman hem de vatan toprağından gönderilen paralarla kurban seçme yetkisi olan birinin kurbandan anlamaması çok şaşırttı beni. Naçiz (naçizane değil!) bendeniz rahmetli Hasan Dayımdan öğrendiğim yöntemleri Allah rızası için Kimse Yok mu personeline aktardım. Buranın koyunları da değişik. Kuyrukları yağlı ama Karaman’ın koyunu gibi toplu değil, yere kadar sarkan kuyrukları var. Tüyleri de pek uzun değil.
Kurban pazarı ve seçimi
Nyala’nın pazar yeri tam bir keşmekeş. Ne ararsanız bulunmuyor 🙂 Oftalmoskop için orta boy pil aradık bulamadık. “Yerine gömlek versek olur mu?” dediler, kabul etmedik. İşin üzücü tarafı burada da kadınlar çalışıyor, erkekler yan gelip yatıyorlar. Buzdolabı olmadığı için kestikleri etleri o gün satmak zorundalar yoksa kokuyor. Eğer et yemek istemezseniz size çekirge ikram ediyorlar. Çekirgelerin bacakları kopmuş, ayrı bir yerde duruyorlar, gövdesini de kıtır kıtır yiyorlar.
Çarşı: Kasaplar ve Satıcı Kadınlar
(3. foto: arka tepsi: çekirge yemeği, ön tepsi: yenmeyen çekirge ayakları…)
Resimlerde gördüğünüz üzere burada pek ağaç yok, bu nedenle evlerin ne içinde ne dışında ağaçtan kapı görmeniz mümkün değil. Tüm kapılar demirden yapılmış, evin içindeki oda kapıları bile.
Demir kapı satıcıları ve birbirlerini sollayıp yolu kapatan 3 rakşe
Bir akşam da Birleşmiş milletlerin personeli ile voleybol oynamaya gittik. O kadar tatlı bir hava oluşmuştu ki, hava kararmasına rağmen biz oynamaya devam ediyorduk, topu göremesek de 🙂
Burada da nargile içiyorlar, zaten sigara içen pek yok gibi. Nargileye de Mısır’ da olduğu gibi şişe veya şişa diyorlar.
Kahvecinin dahi kadın olduğuna dikkatinizi çekerim...
Not: Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.