Bid’at
Bid’at Üzerine
Bid’at’ın kelime anlamı:
- İslamlıkta Hazreti Muhammet’ten sonra ortaya çıkan değişik yargılar ve ilkeler veya
- Sonradan türeyen şey’ dir
Peygamber Muhammed’in yaptığı ve yapmadığı her şey sünnettir. Buna muhalif olan davranışların hepsi bid’attır. İbadet şeklinin değiştirilmesi, yeni ibadetler getirilmesi ya da yapılan bir sünnetin terk edilmesi bid’attır. Örneğin, peygamberin belirtmediği bir güne özel oruç tutmak, namaz kılmak ve bunun yaygınlaşmasını sağlamak yoktur, bid’attir. (Vikipedia)
Şimdi isterseniz, Reşat Ekrem Koçu Üstadın “Topkapı Sarayı” kitabında, Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal emanetler dairesine göz atarak asırlar içinde neler bid’at haline gelmiş ve sonuçları nelere yönelmiştir, bunlara göz atalım:
“Hırka-i Saadet Peygamberimizin Mekkeli Şair Kaab bin Zülher’ e hediye ettiği hırkadır. İslam’ın başlangıcında putperestler tarafındaydı ve Hz. Muhammed aleyhinde çok ağır şiirler söyledi. Peygamber tarafından telin edilerek, kanının dökülmesi vacip olacağı ilan edildi.”
Burada durup konuyu irdeleyelim:
Allah Bakara suresi 256. Ayetinde “Dinde zorlama yoktur” diyor.
Peygamberi ise, kendisine kötü söz söyleyen birinin katlini vacip kılıyor!
Oldu mu şimdi bu?
Hep güzel yanları anlatılan Hz. Muhammed’in böyle davranması normal mi sizce?
(Ben Reşat Ekrem Üstad’ın yalancısıyım; ama üstünde durulması gereken bir konu bu..)
İmdi Üstad’ın kitabına devam edelim:
“Fakat sonra şair yaptıklarına nadim oldu. Taif seferi yılında Hz. Muhammed’e iltica etti ve Peygamber’in methi şanında yazdığı 59 beyitlik bir kasidesini huzur-u Nebevi’ de okudu. Arap Edebiyatının bir belagat şaheseri olan bu manzumesinde:
“Peygamberimizin nurundan cihan feyz olur” mısraını okurken Hz. Peygamber o kadar hoşnut oldu ki, hemen sırtındaki hırkasını çıkararak şairin omuzlarına attı. Bu meşhur kaside bundan ötürüdür ki, İslam’ın dini edebiyatında “Hırka Kasidesi” manasında “Kaside-i Bürde” adını aldı.
Yani Hırka-ı Saadet aslında, ölüm emri verilmiş bir putperest, İslam’ı seçince birden el üstünde tutulur olmuştur…
*******************
Yine Hırka-i Saadet ile ilgili bir bid’at ile devam edelim:
“Ramazanın 15. de Saray Erkanı Hırka-i Şerif’i ziyaret eder, Hırka-i Şerif’e dokunulamadığından üstüne bir tülbent konur ve o tülbent öpülür; sonra da her konulan tülbendi öpen kişi alır, evine götürürdü:
Bu Şirk değil midir?
İslam inancında bir tek Allah’ a yakarılır:
- Hırka-i Şerif’i kutsal saymak Şirk’ tir.
- Hırka-i Şerif’in üstüne konup, öpülen tülbendin kutsal sayılması ise Şirk’ in alasıdır.
**************
Yine Hırka-i Saadet ile ilgili bir başka bid’at ile devam edelim:
“Bu ziyarette eski bir anane daha vardı. Son bohçası da çözülüp hırka meydana çıkınca, yakasındaki düğme gümüşten bir tas içine batırılıp, ıslatılır, … İçinde hırka yakası ile düğmenin ıslatılmış olduğu o bir tas gülsuyu da, evvelden hazırlanmış ve içme suyuyla doldurulmuş yüzlerce bir kaçar damla dökülerek dağıtılırdı. Bu testiler de bazı hatırlı kimselere ‘’Hırka-i Saadet suyu’’ adıyla hediye olarak gönderilirdi. Türlü derde deva bilinirdi ve bilhassa felçli hastalara içirilirdi. Bu ananeyi Sultan II. Mahmud kaldırmıştı. Zira bazı açıkgözler, İstanbul halkının safdillerine, içine birkaç damla gülsuyu damlatılmış testiler dolu su çeşme sularını ‘’Hırka-i Saadet suyu ‘’diye satmaya başlamış, sudan bir kazanç yolu tutmuşlardı.”
Burada hem Şirk olayı var, hem de bazı sahtekârların bu olayı kullanarak halkı kazıklaması gerçeği…
******************
Diğer bir konu, Peygamberimizin ayağının izlerinin saklanması olayıdır:
Kutsal emanetler arasında dördü taş, ikisi tuğla üzerine Peygamberimizin tabanının izidir. Bu konu daha vahimdir. Çünkü eğer ayak izi tek bir tane olsaydı, birileri Peygambere haber vermeden almıştır diye düşünecektim. 6 tane ayak izi, bunları Muhammed’in izniyle yapıldığının –bence- kanıtıdır.
İlk irdelenmesi gereken konu:
- Benim için kıyam edilmez (ayakta el bağlanıp durulmaz), kıyam yalnız ve yalnız Allah için yapılır.
- Kim, Allah’ın kullarının, kendisi için ayakta dikilmesine sevinirse, ateşten bir eve hazırlansın.
- Ey insanlar, kendinize geliniz! Siz ne sağıra ne de gaibe dua etmiyorsunuz, siz ziyadesiyle duyan pek yakın ve sizinle beraber olan (Allah’a) dua ediyorsunuz.
- Kıyamet günü insanların en çok azap görenlerin, Allah ‘ın yarattıklarını taklit edenlerdir.
- Benim ağzımdan yalan uydurmak, başka bir kişinin ağzından yalan uydurmaya benzemez. O halde, benim ağzımdan yaIan uyduran, cehennemdeki yerine hazırlansın.
diyen peygamber kendi ayak izi için kıyamda, yani ayakta hazır duran Müslüman ister mi?
İkinci ve yukarıda bahsettiğim konu yani 6 adet ayak izinin çok muhtemelen kendi izniyle yapılması, saklanması ve önünde saygıyla durulması daha düşündürücüdür: Peygamberliği, daha doğrusu Elçiliği kabul etmiş bir kişinin ayak izinin kutsal sayılması, yanlıştır, bid’attır ve şirktir…
Daha da ileri gideyim ve Reşat Ekrem Üstad’ ın Kösem Sultan kitabının 160. sayfasından bir bölüm aktarayım:
“Tertemiz bir iman ve sağlam bir itikada sahip olan Sultan 1. Ahmet, bir gün kuyumcubaşıyı çağırmış, o ayak nakşının bir kopyasını bir altın plak üzerine çizdirmiş, sonra onu üç parça nadide zümrüt ve yüze yakın elmasla donatmış, bir sorguç şekline koydurmuştu….”
Müslümanlığından zerre kadar tereddüt duymadığımız Sultan 1. Ahmet, Peygamberimizin ayak izinin kopyasını, sorguç olarak törenlerde başında taşırdı. Aslında iyi niyetle yapılmış bir hareketti ve “Padişah dahi olsam, Allah’ın Elçisinin ayağının yeri benim başım üstündedir” anlamını taşımaktaydı.
İyi niyetli de olsa bu da bir Bid’attı ve 1. Ahmet, Allah’tan başka tapılacak başka hiçbir şey olmadığını söyleyen Kuran ve Peygamberimize karşı gelmiş olmuyor muydu?
******************
Son bahsedeceğim konu Peygamberimize izafen sonradan yapılmış ayak şeklinde tahtadan bir tek nalındır, yani takunyadır: nalın iyi niyetle yapılmış olabilir; lakin bu ayağa giyilen nesnenin üzerine “Ayet-el Kürsi” hakkedilmiştir!
İşte bu kabul edilemez!
Bizler Kuran’ımızı bile evde yüksek bir yerde korumaktayız. Onun bir ayeti ayağımızın altında olabilir mi?
Kesinlikle olmaz!
Sakal-ı şerifin de bir Şirk aleti olduğundan bahsetmiyorum bile…
Allah’ım bizi doğru yola iletsin ve en büyük günah olan şirk koşanlardan korusun…
Dr. Ahmet Girgin
Ağustos 2016