Kurban İslamda farz değildir!
KURBAN DİNİMİZDE FARZ DEĞİLDİR!
Bir kurban bayramını daha geride bıraktık: Etraf kan gölü: trafik, terör ve kurban kesiminden… Bu nedenle uzun zamandır yazmayı düşündüğüm Kurban konusunu ele almaya karar verdim.
İslam’ ın şartı beştir ( Bu şartlar da ikinci İslam Halifesi Ömer’in oğlu Abdullah tarafından Cibril Hadisine dayanarak belirtilmiştir ki Prof. Dr. Süleyman Ateş bu hadis için “uydurmanın ince ayarlısı” tabirini kullanmıştır.[2]) :
- Kelime-i şahadet getirmek
- Namaz kılmak
- Oruç tutmak
- Fitre ve zekat vermek
- Hacca gitmek
Bunların arasında Kurban kesmek’ i görüyor musunuz? Yok tabi.. Peki neden İslam’ın 5 şartını yerine getirmeden kurban kesmek için halkımız bu kadar çalışıyor? 5 vakit namaz kılmadığımız halde illaki kurban kesiyoruz?
Bunun birçok nedeni var:
- Namaz kılmak Allah ile kul arasında geçiyor. Tam İslam’ın emrettiği gibi, yalın, gösterişsiz ve samimi.. Ama bu halkımıza yetmiyor: toplumumuz, kurban kesmenin dayanılmaz ağırlığını yaşamak, yaşatmak istiyor. İstiyor ki etraf görsün, “benim gücüm var, ben kurban kesmeye muktedirim, ben yardımseverim” vs… Halbuki Kuran’ın Hacc Sûresi’nde gösterişten uzak içten bir ibadetin önemi (22-37) ve ibadetin kurbandan çok daha önemli olduğu hatırlatılmaktadır: “Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşacaktır”. Kur’anda Kurban sadece hacca gidenler için öngörülmüştür: yani Hac dışında kurban farz değildir.
- Kurban kesiminde ticaret var: İstanbul’ un Anadolu yakasında kurbanlıklarını satamayanlar Avrupa yakasına geçmek istedi. İzin verilmedi. Otoyolu kapattılar.. Bir bakıma haklılar. Ekmek paralarıyla oynanıyordu. Asıl önemlisi ticaret kurban olayını öne çıkarmakta, herkesin birbiriyle yarışa girmesini sağlayan bir olgu. Ticaretin olduğu yerde diğer konular geride kalmaya mecburdurlar.
- Kurbanda rant var: hatta daha doğrusu “avanta” var. Kurbanın derisi avanta, sakatatı avanta, kafası avanta. Halk bunları genelde almadığı için birçok sosyal kuruluşun bundan pay kapmak için yarışmalarının ana nedeni bu… Bu sebepten de kurban kesimi özendirmek zorundalar..
Kısa girişle kafanızı karıştırdıktan sonra tarih içinde kurbanı irdelemeye çalışalım:
Kurban yalnız İslam Dininde mi var?
Tabii hayır..
Dünya üzerinde insanlar var olduğundan beri Kurban da var.
Mağara devrinde bile şimşek, deprem gibi olgulardan korkan insan oğlu doğal güçlerin kendilerine zarar vermemeleri için kurban keserlerdi. Kurbanlar hayvandan oluştuğu gibi, canlı insanları da doğa üstü güçlere kurban edilirdi. Bir çok antik kenti gezdiğimizde karşımıza çıkan atlar ve sunaklar bu kurbanlar için yapılmıştı. Sunaklarda tanrılara sebze, değerli taş sunulduğu gibi hayvan ve insanların kanları da akıtılır, böylece
- Doğa üstü güçlerin kendilerini rahat bırakacaklarına
- Ektikleri tarlaların, besledikleri hayvanların hastalıktan korunacağına, ürünün bereketli olacağına inanırlardı.
İlk devirlerde bakire kızlar kurban edilirdi. Sonra kendi toplumlarının eksildiğini görünce esir alınan düşmanlar kurban edilmeye başlandı. Düşman bulunmadığında canlı hayvan kurban edilir oldu..
Anadolu’ da genç evlilere kurban kesilir, mutlu olsunlar diye.. Şehre bir büyükbaş geldiğinde kurban kesilir, yalakalıktan.. Yeni uçak alındığında peronda kurban kesilir, uçak düşmesin diye.. Hatta yeni bir araba alınınca büyük şehirlerde bile kurban kesilir, kazadan korusun, kurbanın kanı aksın, kaza olmasın, arabaya binenlerin kanı akmasın diye..
Yukarıdaki satırlarda kurban kesiminin kaynağında bir korku sezmiyor musunuz? Kötü güçler uzaklaşsın diye bir rüşvet algılamıyor musunuz? Acı, ama gerçek şu: Kurban, “korkak”ların adetidir, Paganizm ve ilkel toplumların cehaletidir. Belki ağır oldu bu betimleme ama, düşünülürse kurban, kendi günahlarının bedelini, korkulan “Güç”e “Rüşvet” olarak sunmaktır….
“Ben her kötünün kötüsü günahı işleyeyim; sonra, Allah’ yarattığı başka bir canlının kanını yine Allah için akıtıp, günahlarımdan arınmış olayım! Verdiğim rüşvet ile de, katlettiğim canlının sırtına binip rahatlıkla cennete gidebileyim.”
Etrafınıza bakın: kaç kişi kurban keserek cennete gitmeyi düşünmemiştir? Sorun onlara, tabii kendinize de..
Eski Türklerde Kurban:
Kurban eski Türklerde de uygulanan dinsel bir törendi; ancak bu sembolik törende sadece Hakan tarafından, Hakanın en sevdiği bir at tüm “budun” adına Tengri dağında Köktengri’ye yollanmak üzere kurban edilirdi. Bu sembolik ibadetin içeriğinde “Tanrı için en sevdiğinden vazgeçmek” düşüncesi vardır. Müslümanlıkta maalesef bu ince düşünce yerini sadece “kan isteyen bir Allah’ı memnun etmek” anlayışına bırakmış ve Türkler şaman inancını terk edip İslam’a geçtikten sonra, Kurban sembolik olmaktan çıkarılmış, giderek “kitle halinde hayvan katliamı”na dönüşmüştür!
Musevilerde Kurban:
Tüm dinlerin atası olarak bilinen İbrahim’in öyküsü ile başlar günümüz kurban ve sünnetin hikayesi. Hz. İbrahim’ in asıl karısı Sara(y) kısırdır, İbrahim de giderek yaşlanmaktadır. Çözüm Saray’ dan gelir ve kısır olmayan genç bir kadını yani hizmetkarları Hacer’i Hz. İbrahim’in koynuna sokmayı önerir… Böylece Hacer’ den İsmail doğar. Doğum esnasında Hz. İbrahim’ in 85-86 yaşında olduğu rivayet edilir. Erkek çocuğu doğuran Hacer şımarır. Hanımına küstahça davranmaya başlayınca Saray Rab’ bine çözüm için yakarır. Bunun üzerine -adetten dahi kesilmiş olan- Saray hamile kalarak İzhak’ ı doğurur. İzhak 8 günlük iken, İsmail 13 yaşında, Hz. İbrahim 100 yaşındadır ve tüm İbrahim kavmi tarihte ilk toplu sünneti gerçekleştirirler. Hatta rivayete göre Hz. İbrahim kendi sünnetini kendi yapar. Musevilerin çocuklarını doğumdan sonraki 8. günde yapmaları bu olaya dayanır: zürriyetlerinin geldiği İzhak’ ın, doğumdan 8 gün sonra sünnet olmasına yani..
Şımaran ve hanımı Saray’ ı küçük gören Hacer ve oğlu İsmail, yanlarına gerekli erzaklar verilerek, Hz. İbrahim tarafından güneye gönderilir. İşte daha sonra İslam’ın temellerini atacak olan İsmail, aynı zamanda Araplarında zürriyetini oluşturacaktır. Tevrat’ta bundan sonra İsmail’den bahsedilmez.
Buna karşılık, evin gerçek kadınının çocuğu olduğuna göre İshak, İsrail oğullarının zürriyetini başlatmıştır ve İzhak babası tarafından kurban edilecek ailenin 2. çocuğudur. Bilindiği üzere kurban edileceği yerine sırada Rab tarafından gökten bir koç indirilir ve İzhak’ ın yerine kuzuyu kurban etmesi istenir. Bana göre bu örnek olay ile Allah, artık insanların kurban edilmemesi gerektiğini, yerine hayvan kurbanını seçtiği mesajını insanoğluna iletmiştir.
Hz. İbrahim’den binlerce yıl sonra Hz. Musa doğar. O zamanlar yalnız Rab’ be kurban adanırdı. Museviler namaz kılmazlardı. Mısırdan kovulduklarında Musa’ nın boyutlarını belirttiği ve ismi “mişkan” olan seyyar/taşınır bir tapınakta ibadet ederlerdi. Mişkan’ ın kurban kesilen bölümünün adı ise “mizbeah” tı. Yani bugünkü “mezbaha”; diğer bir deyişle kurban belli bir yerde, belli bir ritüel ile yalnız Rab için kesilirdi. Daha sonra Küdüs’ te Süleyman Mabedi inşa edilince, artık kurbanlar dünya üzerinde yalnız Kohen/Kahinlerin kontrolünde Süleyman Mabedi’ nin mizbeahında kesilir oldu. Romalılar Süleyman Mabedi’ ni yakıp yıkınca Museviler Babil’ e göç etmek zorunda kaldılar, Kohenlerin etkisi kayboldu. Hahamlar ortaya çıktı ve artık kurban kesebilecekleri yer olmadığından kurban ibadetini namaza çevirdiler. Yani tek tanrılı dinlerin en eskisinde kurban, tarihe gömülmüş oldu, Museviler günde 3 rekat namaz ibadetine başladılar. Tapınak Romalılar tarafından yıkıldığı için artık Yahudiler kurban kesemezler ve günahlarından da kurban yöntemiyle kurtulamazlar. Bu nedenle Süleyman Mabedi’ nin sağlam kalan duvar önünde dua eder, namaz kılarlar.
Üstteki paragraflara dikkatinizi daha ilerde tekrar çekebilirim. Çünkü İslam’ daki 3 önemli olayın kökeni olmaları çok muhtemeldir:
- Sünnet
- Kurban
- Namaz
Hristiyanlıkta Kurban: Yoktur. İncil’deki kurban mantığı çok ayrıdır ve Havva ve Adem’in yasak elmayı yiyerek cennetten kovulmalarından oluşan “ilk günah”ın İsa’nın çarmıha gerilmesi yani kurban edilmesi ile insan(lık)ın arınmasına dayanır…
(Tevrat’a, Eski Antlaşma adının verilmesi Musa’nın, İsrailoğullarıyla Tanrı arasında yaptığı antlaşmadan kaynaklanır. Musa antlaşmayı hayvan kanı ile geçerli kılmıştır ve bu antlaşma Tevrat, Çıkış 24’de anlatılmaktadır. İsa, Musa’nın yaptığı antlaşmanın zamanla bozulması üzerine kendisini kurban olarak sunup, Tanrıyla yeni bir antlaşma yapar. Bu yüzden İncil Yeni Antlaşma olarak adlandırılır. (İncil; İbraniler; 8/8-9))
Kur’an-ı Kerim de Kurban:
Kurban edilen konusunda hiç isim zikredilmemesine rağmen meallerde parantez içinde İsmail yazılarak kutsal kitabın anlamı tahrif edilmektedir. Demek ki İslam’ a göre kurban edilmek istenen İsmail, yani Arapların zürriyetidir!
İnsanlığın başından beri mevcut olan kurban olgusunu Hz. Muhammed’in kaldırması düşünülemezdi. Mekke ve civarındaki Yahudiler buna izin vermezlerdi. Bu nedenle pagan tanrılarına adaklarla başlayan kurban geleneğini, Allah yoluna çevirerek Hz. Muhammed en doğrusunu yapmıştır.
Abdurrezzak el Musannef, hadis kitaplarından ‘El Musannef’ adlı eserinde şöyle yazar:
“Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile sahabeden Ebu Menut el Ensari, mali durumları çok müsait olduğu halde, kurban bayramlarında kurban kesmezlerdi! Biz de kesersek herkes kurban kesmeyi farz (şart) zanneder diye!”
Ne güzel düşünmüşler; lakin günümüzde -yanlış olarak- herkesin kesmesi gerekli olarak algılanıyor veya yazımın başında yazdığım nedenlerden zorunlu zannetmemiz isteniyor..
“Kurban” kavramı Kuran’da beş surede geçer: Bunlardan 2, 3 ve 5. surelerdeki anlatım genel niteliktedir ve 108. Kevser suresinde değişik bir anlamdadır.
Yazımızın konusu olarak ise Bakara suresinin 196. ayetinde ve Hac suresinde ana tema olarak anlatılır:
Bakara 196. Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.
Burada da da görüleceği üzere Kurban Hac içinde farzdır ve ancak Kabe’de kesilir. Allah Kurban’ ın zorunlu olmadığını yukarıdaki ayette gayet açık bir şekilde belirtmiştir:
“…kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar.”
Yani kolayınıza gelirse, maddi gücünüz yeterse, kurbanlık bulabilirseniz kurban kesersiniz.
Allah’ımız, kurbanın zorunlu olmadığını aynı ayette 2 kez vurgulamıştır: kurban kesemezseniz üzülmeyin, 10 gün oruç tutarsanız, kurban kesmiş gibi sevap kazanırsınız!
Hac suresinde ise, 27, 28, 29 ve 33. ayetlerde haccın ilanı, insanların yaya ya da binek hayvanlarıyla Kabe’ye gelip, burada temizlenerek adaklarını yerine getirmeleri ve Kabe’yi tavaf etmeleri ve imkanları elverirse kurbanı Hac döneminde ve Kabe civarında kesmeleri gerektiği anlatılıyor.
Ama bana göre en önemli ayet yazımın konusunu özetlemektedir:
HAC 37. Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!
Ne güzel ve açıkça yazılmış:
Allah’a ulaşacak olan ne kurbanın eti, ne derisi, ne kanıdır!
Kurban vesiledir, zorunlu olmayan bir ibadet şeklidir, kulun takvasıdır.
Peki, bizler Hacda yapılması gereken kurbanı neden her tarafta yapmak için bu kadar uğraşıyoruz? Nedenleri yazımın girişinde sıraladım. Anlayamamak ne acı!
Ben artık kurban kesmiyorum. Kurbana harcayacağım parayı bir kenara koyuyorum ve tüm sene içinde ihtiyacı olanlara dağıtıyorum ve böylece daha çok sevap işlediğime inanıyorum.
Zaten, kurban bayramı sırasında fakirler ete doyuyorlar, ama bu koca senede 1 ay sürüyor! Sonra gene eski zorluklara geri dönüyorlar. Bunun yerine tüm yıl boyunca fakirlere destek olmaya çalışmak daha mantıki değil mi?
Aynı düşünce, bence Ramazan ayı boyunca ulu orta yapılan iftar mantığında da geçerli: bir ay boyunca fakirlere iftar yaptır, sonra 11 ay ne yedikleri (veya yiyemediklerini) sorma, onlarla ilgilenme! Olmadı! Ben zekatımı da aynı şekilde tüm seneye yayarak dağıtıp, bu düzensizliği –kendimce- bir nebze olsun düzeltmeye çalışıyorum.
Kurban bayramınız kutlu olsun, Allah takvanızı kabul etsin.
Dr. Ahmet Girgin
Kasım 2011 (Kurban Bayramı)
Not 1: Kurban k, r, b, kökünden gelir ve yakınlaşma anlamı taşır; sizin aklınıza bu üç harfin içinde bulunduğu ve arapça kökenli bir kelime geliyor mu? Ben söyleyeyim: akraba ! Açıklamasını yapmaya çalışayım: Arapça’da 3 harften oluşan kökler dizisi vardır ve bu harfler bize kökten türeyen kelimeleri verir: akraba da sizin yakınınız değil midir?
Not 2: “Kuran’ı Kerim’i” açıp, Arapça orijinalini incelediğinizde, “ kurba vel yetam vel mesakini” ifadesini her zaman yan yana göreceksiniz. Yetam ve Mesakin, yetim ve miskin/fakir demektir. Kurba ise, Allah’a yaklaşma olarak göze çarpar. Yani Allah’a yaklaşmanın yolu, yetim ve miskinlerden geçmektedir.
Not 3: KURBAN 100 DOLAR (Türkiye’m de 200-300 Dolar!)
Hacca gidenlerin yüzde 90’ı Suudi Arabistan’da kurban kesiyor. Kurbanların kesim ve dağıtım işi İslam Kalkınma Bankası aracılığıyla yapılırken, kurban kestiren her hacıdan 325-375 Suudi Arabistan Riyali (yaklaşık 100 dolar) ücret alınıyor. Son 10 yılda Türkiye’den bu ülkeye giden hacılardan yaklaşık 630 bin kurban (Bu kurbanların büyük çoğunluğu değerlendirilemediği için kuma gömülüyor) için toplam 63 milyon dolar (yaklaşık 82.5 trilyon lira) para harcadığı hesaplanıyor. *(Kaynak: Hürriyet 02.02.2002)