Kültürlü olmak için zengin olmaya gerek yok 3: Pierre Loti sergisi
Pierre Loti sergisi nedeni ile Julien Viaud üzerine düşünceler….
Notre Dame De Sion Lisesi’ nde bir sergi var: Ressam Pierre Loti (Not: sergi Pazar hariç, 21 Haziran 2010’a kadar gezilebilir!)
Julien Viaud ressam olduğu devirdeki ismidir. Yazarlığa başlayınca takma ad olarak; Pierre Loti’yi kullanmaya başlamıştır.
Sergide birkaç kez geldiği İstanbul dışında, Anadolu’dan ve Pasifik Okyanusu’ndan çizimler bulacaksınız.
Louis Marie Julien Viaud 1850 senesinde Fransa’da doğmuş ve 1867’de denizcilik okuluna girmiş ve bahriyeli olarak 1869’da Akdeniz’i gezerken 1870 de ilk defa İzmir’ e gelmiştir. 1871’de Paskalya Adalarına uğradıktan sonra Tahiti’ye gitmiştir. Burada Kraliçe Pomare V, tropikal lotus çiçeğine atfen ona “Loti” takma adını vermiştir.
1877’ de Osmanlı topraklarına tekrar dönmüş, uzun süre kalmış, burada Aziyade isimli bir hatuna(?) aşık olarak aynı adda bir roman yazmıştır.
1902, 1910 ve 1913’de tekrar İstanbul’a gelerek Eyüp semtine yerleşmiş ve o dönemde Osmanlı Devleti’nin batılılar tarafından parçalanmasına karşı çıkmış, hatta bu konuda “La Turquie Agonisante” (Can çekişen Türkiye) adlı eserini kaleme almıştır.
1923’de Fransa’ nın en güney-batı ucundaki Hendaye’ de vefat etmiştir.
Bu kısa tarih bilgisini zorunlu olarak vermemin nedeni, aşağıdaki resim ve konularda belirteceğim fikirlerimin daha iyi anlaşması içindir.
1877’de Sırp ihtilalinin yansımalarını, Selanik’te Softaların Yunanlılara karşı savaşmaları için nasıl insanları aşka getirdiklerini, Selanik’ten Sırbistan’a insanların savaşa gidişini gravürlerinde betimlemiştir.
Aynı zamanda Süleymaniye Camii ve Meşrutiyet’in ilanının da resimlerini çizerek, günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.
Aziyade konusunda ise karışık fikirler mevcuttur:
- Bu kişinin asıl isminin Hatice olduğunu belirten tarihçiler mevcuttur.
- Aziyade’ nin aslında Azad edilmiş bir cariyeye yani “Azade” ye ait olduğunu söyleyenler de vardır.
Pierre Loti, çiçeği burnunda bir denizci iken Gladiator adlı gemiyle Selanik’e geldiğinde tanır 19 yaşındaki Aziyade’yi. Bir süre sonra İstanbul’da tekrar
karşılaşırlar ve Loti burada muradına erer. Ancak devrin yazarları rahat durmazlar. İşe önce Aziyade’nin yaşayıp yaşamadığını araştırmakla başlarlar. Aziyade ölünce Kasımpaşa sırtlarına gömülmüş olduğu, ancak Loti’nin, bunu Eyüp Sultan’a naklettiği ağızdan ağza dolaşır. Bu uydurma bilgi sebebiyle pek çok “akıl danesi” Eyüp sırtlarında mezar aramaktan kubur faresine döner. Oysa Loti, en son gelişinde “Aziyade’nin mezarını buldum” iddiasıyla Topkapı’daki mezarlıkta bir kabir taşı başında fotoğraf bile çektirmiştir.
Dostumuz Pierre, Aziyade’yi şöyle tarif eder; “Kaşlar siyah, hafifçe çatık, birbirine bitişecek kadar yakın. Bu bakış, irade ve duruluğun bir kaynaşmasıydı. Dahası çocuk denecek kadar genç ve taze bir bakıştı.”
Ayrıca “Türk kadını, kocalarına rağmen başka erkeklerin koynuna girmek için can atar” diye de yazar!
- Aziyade’ nin kadın değil, Selanikli Azizzade Ethem Efendi olduğunu belirten kimseler de bulunmaktadır. Bu konunun pek yanlış olduğunu pek zannetmiyorum. Çünkü:
- Gezi sırasında dinlediğim programda Pierre Loti şöyle diyordu: “Osmanlı’da zengin erkekler harem kurarlar, fakir erkekler ise genç oğlanlarla yetinirlerdi”.
- Mesela Le Figaro dergisinde Loti’yi anlatan Roger Gain onun hakkında şunları söyler; “Yüksek topuklu ayakkabılar giyerdi. Merakı ve yabancı olan her şeyi kabullenmekte tam bir Fransız’dı.“
- Hafta Dergisinin Fransız dergilerinden naklettiği bir inceleme vardır ki yenilir yutulur gibi değildir; “Loti, yaratılış itibariyle bir kadın gibi hoppaydı. Gülerken tıpkı bir kadın gibi işvelenir, cilveler saçardı. Topuklu ayakkabılar içerisine uzun konçlu kadın çorapları giyerdi. Kimono ve ipekli kadın kombinezonu giyip salondan salona gezmek, en büyük zevklerinden biridir.” Bunları yazan Jan Diver kalemini iyice sivriltir ve devam eder; “Aziyade kadınlaştırılmış bir erkekten başka bir şey değildir. Ortada Aziyade’ye ait bir mezar taşı vardır. Loti İstanbul’a her gelişinde ziyaret etmiş, yanına da bir servi diktirmiştir.“
- Gerçekte, mezarda yatan kişi kadın değil, Selanikli Aziz zade Tahsin Efendi’dir. Loti bu ademoğlu ile Selanik’te tanışmış. İstanbul’da tekrar bir araya gelmişler. Loti Azizzade ismini Aziyade olarak telaffuz etmiş. Ancak burada ilginç bir detay var. Loti’nin böyle bir varlıkla beraber olduğuna dair bir tek şahit ve işaret yoktur. Eğer anlattığı Aziyade, gerçekte Selanikli Azizzade ise, o zaman posbıyıklı Pierre hakkında kötü düşünmek gerekir. Ya o veya Selanikli, ikisinden biri veya her ikisi de pastörize olmuş erkek olmalı… Zira Hayrullah Efendi’nin Yahudi oğlanlarını teklif etmesi ve Piyer’in de Hayrullah’ın oğluna sarkması bunu göstermiyor mu?…
- Dönemin dergileri, mesela Resimli Şark (1931), Hafta (1934), Perşembe (1936) Loti’nin romanında görülen hayli komik tipler ve Türk kadınları hakkında tutarsız ifadelere dikkat çekerler. Yazar Celal Nuri İleri, “Loti Bey’in Tuhaflıkları” başlıklı yazısında şunları yazar; “Piyer Loti olaylara farklı bakan, üstelik dönemine göre farklı yaşayan biridir. Tanıdıkları ve üstüne üstlük İstanbul’da beraber olduğu kişiler birbirinden ilginçtir. Garson Koço’yu, Niğdeli Kör Yordan’ın aşçı dükkanında tanır. Aynı dükkanda çalışan yamak Avram, Eyüplü Kahveci İsmail ve diğerleri… Bu tiplerin hayatları hep karanlıktır.“……
- Pierre Loti’ den: “İhtiyar Hayrullah’a şöyle bağırdım; Bana kadın getir!.. Akşamın sekizi, bir kış gecesiydi ve Eyüp her zamanki gibi muhteşem bir sessizlikle kendi içine kapanmıştı. İhtiyar; “bu günlerde kadınlar çok pahalı, fakat bu akşam size sunabileceğim daha ucuz eğlenceler var” diye cevapladı. Aradan yarım saat geçtiğinde açılan kapıdan Hayrullah ve çeşitli kürklere bürünmüş altı Yahudi oğlanı girdi. Ben de bir Mısır firavunu gibi onları sessiz seyrederken dansa başladılar. Kulağıma eğilen Hayrullah, “Nasıl, hoşunuza gidiyorlar mı?” dedi. Ben de “Koca Hayrullah, senin oğlun bunların hepsinden daha güzel” diye cevap verdim. Şöyle bir düşündü, Mösyö, yarın tekrar konuşabiliriz dedi.“
Buna karşılık Pierre Loti benim homoseksüelliğini kabul ettiğim iki kişiden biridir:
- Zeki Müren: kimsede olmayan sesi yüzünden.
- Pierre Loti: Türkleri Batı’ya karşı tanıtan ve savunan kişi olduğu için. Allah’tan o zamanlar Sultan Abdulmecid Türkleri Avrupa’ya karşı savunan iki Fransız’a (Pierre Loti ve Claude Farrer) İstanbul’da 2 caddeye isimlerini vermiştir.
“Türkün Türkten başka dostu yoktur” deriz. Biz kendimizi tanıtmazsak, tanıtmak isteyen yabancı dostlarımıza destek olmazsak bizim dostumuz olabilir mi?
İttihatçıların tüy üstüne tüy diktikleri dönemde bütün dostlarımızı küstürmüşüzdür. Hatta aynı din ve dili paylaştığımız topluluklar bile, bize tavır almışlardır. Kime el uzattıysak reddedilmişizdir. Cumhuriyet’ten sonra, dönemin çiçeği burnunda şairi 23 yaşındaki Nazım Hikmet bile nereden kıl kapmışsa Pierre’e giydirmeden edemez.
Hatta sen,
sen Piyer Loti!
Sarı muşamba derilerimizden
birbirimize geçen
tifüsün biti!
Senden daha yakındır bize
Fransız zabiti!..
Nazım Hikmet–1925
Nazım Hikmet büyük bir şair olabilir, ama bir Türk dostuna bu şekilde hakaret etme hakkını kimse ona vermez! Veremez!
Piyer o zamanlar Türkiye lehine hararetli çıkışlar yapınca, Türk dostu ilan edilir. 1920 yılında İstanbul Belediyesi kendisini fahri hemşeri ilan eder. Yine aynı yılda Abdülhak Hamid, Hamdullah Suphi, Yahya Kemal gibi isimlerin de aralarında bulunduğu bir grup yazar “Pierre Loti Cemiyeti”ni kurar. Bir caddeye, semte ve kahvehaneye ismi verilir.
Sağ olsunlar şimdiki politikacılarımız böyle şeyleri pek düşünmüyorlar. Hâlbuki milletler arası ilişkilerde bu tür destekler çok önemli: sözde Ermeni soykırımının yalan olduğunu 1970’de savunan 25 tane yabancı bilim adamı vardı, şimdi 1 tane kaldı. O zamanlar bu kişilere destek olsaydık, acaba günümüzde Ermeniler bu kadar rahat atıp tutabilir miydi? (ileride bu konuda da bir yazı yazmaya çalışacağım.)
Pierre Loti :“Türk olmak, Avrupa ile Asya arasında bölünmüş olmak demektir” diye yazar. Kanımca bu çok doğru bir sözdür. Zira:
- Türkler Müslüman’dır, ama Arap değildirler!
- Türkler beyaz ırktandır, ama Hıristiyan değildirler!
Bu nedenle ne Araplar, ne Avrupalılar bizleri kendilerinden görmemektedirler hatta, görmek dahi istememektedirler.
Pasifik okyanusunda 1872’de paskalya adasına uğramış ve dev heykellerin resimlerini çizmişti. Gravürde göreceğiniz üzere heykellerden biri Avrupa’ya götürülmek üzere kırılmış? Yan yatırılmıştır. Aynı zamanda Pierre Loti’nin küçük bir not da vardı: “Medeniyet buralara gelince, tüm tabii güzellik bozulmaya başlamış bile” (Cümleyi tam hatırlamadığımdan benzer manada bir şey olabilir… )
Gençliğimde Tahiti’ye gittiğim zaman Bora Bora Adası’nı da gezmiştim. Benden 100 sene önce orayı gezen Pierre Loti’nin eskizi beni taa o günlere götürdü… İlgilenenler için sayfamın bağlantısı:
Aynı zamanda bu sergide vakti olmayan bir ressamın önce eskizi çizdiğini, sonra o taslaktan nasıl güzel bir gravür yarattığını da görebilirsiniz.
Bab-ı Ali Sadrazamın oturduğu yerdi ve Sultan Çağırdığında hemen huzura çıkabilmek için Gülhane’ de Topkapı Sarayı surlarının hemen anında yer alırdı. (Taslak ve ondan esinlenerek sonradan yaptığı gravür)
Sevgiler..
Dr. Ahmet GİRGİN
Haziran 2010
Not: Siyah yazılı bazı bölümler Ahmet Sarbay’ın Ağustos 2003 tarihli Tarih ve Düşünce dergisinden alıntıdır.
Linki: http://www.dergi.biz/yazi/Tuhaf-Bir-Dost-Pierre-Loti/
Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.
(Hazırlıksız olduğum için bazı resimleri gsm telefonum ile çektim: kalite eksikliği sebebiyle özür dilerim)