Asil Anzaklar ve Bizim İdarecilerimiz…
Her sene olduğu gibi bu sene de Çanakkale’de şehit olan Anzakların torunları 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gecenin ayazında ataları için tören düzenlediler. Törene katılanların sayısı 7.500 idi!
Bu insanlar İstanbul’dan veya Ankara’dan Çanakkale’ye gelmediler. Dünyanın öbür ucundan, 20.000 km ötesinden uçaklar dolusu, saygı duruşu için akın akın geldiler: Avustralya ve Yeni Zelanda başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Kanada, İrlanda, Hindistan, Pakistan ve hatta Almanya’nın geldiler ve törenlerin bu yıl 87’ncisi düzenlendi.
Törene katılanlar arasında Avustralya Genel Valisi ve Yeni Zelanda başbakanı da vardı. Dünyanın dört bir yanından gelenler, gecenin ayazında, atalarının tam saldırdıkları saatlerde insanın vicdanını titretecek duygusal bir tören daha düzenlediler:
Tören alanına kurulan dev ekranlardan savaşla ilgili belgeseller ve savaşa katılan askerlerin söyleşileri aktarıldı.
Avustralya Muhafız Birliği ve Yeni Zelanda Silahlı Kuvvetleri üyelerinden oluşan tören kıtasının saat 05.30’da alana gelmesiyle ‘Şafak Ayini’ başladı. Yeni Zelanda Genelkurmay Başkanı Korgeneral Jeremiah Mateparae, anma çağrısında bulundu. Türk subayları tarafından Atatürk’ün 1934 yılında Anzak annelerine hitaben yazdığı mektup:
“Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. … Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” Türkçe ve İngilizce olarak okundu.
Konuşmaların ardından Yeni Zelandalı ve Avustralyalı Baş Rahipler, barış için dua yaptı, ilahiler okundu. Ataları için dua eden torunlar duygulu anlar yaşadı ve gözyaşı döktü. Tören, savaşa katılan ülke çelenklerinin Anzak yazısının bulunduğu kaideye konulmasıyla devam etti. 2 dakikalık saygı duruşu ardından, İstiklal Marşı, Avustralya Milli Marşı ve Yeni Zelanda Milli Marşları çalınarak ülke bayraklarının göndere çekilmesiyle tören sona erdi.
Bizler ise 57. alay için bol boş konuşmalı bir tören ve uzun bir yürüyüş yaptık.
Şimdi gelin bu iki olayı karşılaştıralım:
- Bizim törenimize ne yazık ki başbakan, cumhurbaşkanı veya TBMM meclis başkanı katılmadı. Hâlbuki Anzaklar atalarına karşı kendilerini en üst seviyede temsil ettiler.
- Çanakkale şehitliği uzun zamandır mezbelelik idi. Hala da Anzak koyuna olan yol bitirilmiş değil! Hoş, sanki diğer şehitliklerimize giden tüm yollar şehitlerimize yakışır güzellikte mi?
- Bizdeki törenlerde –bu seneki 23 nisan törenlerini hatırlayınız- mülki erkandan biri mikrofonu alır, kendini tatmin eder, uzun uzun konuşur, töreni izleyenler ise sıkılırlar, “bir an önce bitse de evimize gitsek” diye düşünürler. Bizim törenlerimizde konuşmanın dışında insanın ruhunu etkileyecek hiçbir öğe yoktur!
- Bizim törenlerimiz 9’da başlayacak denir, lakin halk en az 1-2 saat bekletilir -ki kalabalık iyice oluşsun- ondan sonra lütfen gelen büyüklerimiz, sanki bir padişah kullarına hitap ediyormuş gibi, uzun, boş sözlerle zamanı öldürürler. Buna karşılık Anzakların töreni şafak ayazında saat 05.30’da başlar her sene: tanyerinin alaca kızıllığında, atalarının saldırmadan önce neler hissettiğini anlayabilmek için! Aradaki farkı anlatabiliyor muyum acep? Aslında Anzakların yaptığı töreni, Çanakkale’de bizim için kanlarını son damlasına kadar akıtan atalarımız için seneler öncesinden ve gecenin ürperten soğuğunda bizim yapmamız gerekmez miydi? Bu hem bizim için, daha da önemlisi çocuklarımız açısından ne kadar anlamlı olurdu, değil mi? Tabi ben bunları yazacağım, sizler okuyacaksınız, sonra da “Ne kadar doğru şeyler söylüyor” deyip, hep beraber unutacağız. Hele hele devlet büyüklerimiz o saatte kalkmayı kendilerine yediremediklerinden “Kulların erken kalkması doğaldır; ama padişah istediği zaman gelir, konuşur” diye düşünmeye devam edecekler.. Ve önümüzdeki seneler de benzer boş sözlerin dolduramadığı törenlerle akıp gidecek ne yazık ki….
Gelelim başka bir noktaya:
Son zamanlarda Çanakkale şehitliğini gezen insanların rehberlerinden duyduğu “dehşetengiz” bir yorum varmış:
“Efendim, Çanakkale’yi Atatürk kurtarmamış! Askerlerimize, gökten inen ak sakallı, beyaz cüppeli ulemalar yol göstermiş!”
İnsanın poposuyla gülesi geliyor bu sözlere!
Atatürk’ün o müthiş dehasını yok edip, işi ucuz dinciliğe vurmak isteyenlerin propaganda yöntemi bu…
Hadi diyelim ki Çanakkale’ de ak sakallı dedeler kurtardı bizi; peki o zaman Sarıkamış’ da donarak ölen 90.000 evladımızı niye kurtarmadı, o beyaz sakallı hayali yaratıklar?
Konuyu açtığım zaman soruya en güzel yanıt, nur yüzlü annemden geldi:
- Yorum 1: “Çünkü Sarıkamış’ ta Atatürk yoktu.”
- Yorum 2: “Çünkü aksakallı ulema Çanakkale’de askerlerimize Atatürk şeklinde görünmüştü!”.
Düşünün 70 küsur yaşındaki aklı başında bir Karadeniz kadınının bu değerli yorumunu. O bile Çanakkale savaşında, dini bütün Atatürk’ün, askerlerine nasıl yol gösterdiğini bu şekilde algılıyor.
Keşke bazı diğer insanlarımız da bir nebze annemin algısına ulaşsa…
Ne mutlu ki böyle bir anneden doğmuşum.
Dr. Ahmet GİRGİN
Nisan 2010
Not:
Anzak kelimesi 25 Nisan 1915’de Gelibolu Yarımadası’na çıkan Avustralya ve Yeni Zelanda Silahlı Birlikleri (Australian and New Zealand Army Corps) adının kısaltılması olarak oluştu.
Gelibolu çıkarması, 1901’de kurulan Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ilk büyük askeri harekâtı olması nedeniyle Avustralya ve Yeni Zelandalılar için büyük önem taşıyor. Gelibolu’da 8 bin 700 Avustralyalı ve 2 bin 700 Yeni Zelandalı asker hayatını kaybetti. (DHA)