Kopenhag (Christiania)
Christiania ziyareti
Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.
Severek izlediğim Fransız TV5 kanalında görmüştüm ilk defa Christiania ’yı : Burası, şehrin içinde esrar ve benzeri uyuşturucu maddelerin serbestçe kullanıldığı bir bölge idi. Evler değişik renklere boyanmış ve hatta bazıları tablolar gibi bezenmişti. Ama desenler, uyuşturucu almış, uçuk artistlerin hayal gücünü çok belirgin bir şekilde yansıtıyordu… Kısacası, insanlar fazla çalışmadan bu dünyada cenneti yaşamaya çalışıyorlardı.
Eh, bende Kopenhag’a kadar gelmişken burayı görmemezlik edemezdim. Otobüse bindim ve Christiania’ nın girişine vardım. Resimde de göreceğiniz gibi, girişte, amerikan kovboy çiftliklerinin girişini andıran bir tahtanın üzerinde “Christiania” yazıyordu: böylece, Danimarka Polisinin sizi rahatsız etmediği yeni bir federal bölgeye girmiş oluyordunuz. Zaten aynı kapıdan çıkmak istediğinizde de şu yazıyla karşılaşıyordunuz:
“ Şu Andan İtibaren Avrupa Topluluğu’na Giriyorsunuz”
Christianialılar kendilerini Avrupa Topluluğundan bile soyutlamışlar, hatta kendilerine özgü bir bayrak bile yapmışlar: kırmızı fon üzerine yan yana üç sarı nokta. Yani biz Türk’ler Avrupa Topluluğuna girmeye çalışırken, Christianialılar çıkmak için uğraşıyorlardı…
Kurtarılmış bölgeye girdim ve içimi ısıtmak için sıcak bir çay veya kahve içmek istedim; sağda bir kafe görünce de içeri sızdım. Ama burası benim bildiğim kafelere benzemiyordu. Zaten giriş basamaklarındaki tabeladaki yazı alışılmışın dışında bir yere geldiğimi vurguluyordu:
“Serbest Uyuşturucu Kullanım Bölgesi”
İçeri girdim: içerisi bomboştu. Yalnız sağda bir masada büyük patron oturuyordu, karşısında da 68 kuşağının hippisine benzer sevgilisi…. Ben şaşkınlığımı üzerimden atana kadar içeriye üç dört grup genç girdi: el çabukluğuyla bir şeyler verdiler, bir şeyler aldılar ve çıktılar. Durumu kavramıştım; büyük patron mal satıyordu; alıcılarda parayı verip, malı alıp gidiyorlardı. Ben mal almayacağıma göre fazla oyalanmadan buradan çıktım ve yandaki kahveye girdim.
Burası salaş bir yer görünümünde idi: herkes, hem bir şey içiyor, hem de ellerindeki küçük esrar yuvarlaklarını parçalayıp sigara sarmaya çalışıyorlardı. Önce benim gelişimden rahatsız oldular: Ray-Ban gözlüklü orta yaşlı bir adam ! “Kim ola ki bu adam ?” diye düşündükleri belli.. Ehh, benim de bir şey içmem lazım diyerek oturdum bir masaya. Fakat oturduğum masadan tüm salaş barı görmem mümkün: daha sonra esas esrar satıcısı olduğunu anladığım asıl oğlan bana bakmadan, ama beni kontrol ederek üç dört kez önümden geçti. Bu arada müşterilerine mal veremediği için müşteriler yığıldı ve hemen en az on kişilik bir kuyruk oluştu. Bunun üzerine asıl oğlan el çabukluğuyla malların bir kısmını arap bir çocuğa verdi, bir miktar malı sattı ve hatta girişin üzerinde bir tabelayı kanırtarak içinden aldığı malları da verdikten sonra ortadan kayboldu… Daha beş dakika geçmemişti ki yeni müşteriler içeri doluşmaya başladılar. Esas oğlan, Ajan olan benden rahatsız olmalı ki bu sefer alıcıları ters köşedeki bir kapıya yönlendirdi, orada paralarını aldı, malları verdi ve ben de CIA Ajanı olarak artık etrafın ısındığını düşünerek o bardan çıktım, Chiristiania’ nın derinliklerine doğru yol almaya başladım.
İlerde solda başka bir salaş bina vardı. Buradakiler daha kızıl benizli, aralarında Asya kökenli olanlarla beraber iyice kafa bulmuş bir grup oluşturuyorlardı: içlerinde sandalyeden düşenler mi? ararsınız, gözleri kayık anlamsız bakanlar mı? hippilerden daha hippi görünüşlü olanlar mı?
Yoluma devam ettim ve daha ileride çok temiz bir bar gördüm. İçerideki insanlar da diğer ikisininkilerle karşılaştırdığımda çok daha temiz görünümlüydüler. İçeri girdim ve bir bira istedim: lakin, yalnız alkolsüz bira satıyorlarmış. Sordum:
– Niye alkollü bira satmıyorsunuz ?
– Aaa, dedi. Bizim prensibimiz: “halkın uyuşmasını engellemektir ” Şaşırmıştım
– Peki ama, içeride esrar içiyorlar. dedim
– İsterseniz sizde alkollü biranızı dışardan getirebilirsiniz!! diye cevapladılar… ))
İçeride bir bölümde bilardo oynanıyor, sağda üstte sahnemsi bir yerde kafayı bulmuş bir orkestra kendince underground çalıyor, diğerleri de kendi aralarında muhabbetteydiler. Bu arada arkamda daha iyi anladığım bir konuşma işittim: iki delikanlı Türkçe konuşuyorlardı: demek ki vatandaşlarımız Avrupa topluluğuna girmeden önce Christiania topraklarına vasıl olmuşlardı. Ben bu ortamlarda vatandaşlarımla muhabbetten fazla haz etmediğimden oradan yavaş yavaş uzaklaştım. Christiania kurtarılmış bölgesinden çıkarak tekrar Avrupa Birliği’ ne dahil oldum…..
Not: Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.