Dünyanın yeni 7 harikası üzerine Düşüncelerim
Geçen sene internet aracılığı ile dünyanın yeni yedi harikası seçildi. Doğal olarak herkes kendi ülkesindeki yapıtları oyladı ve sonunda ortaya abuk sabuk bir durum çıktı.
Bildiğiniz gibi eski dünya harikaları antik çağa aittir ve hemen hemen hepsi aynı zaman dilimi içinde inşa edilmişlerdir. Hâlbuki dünyanın yeni yedi harikasında durum bunun tam tersinedir ve yapıtlar M.Ö. 2000’den başlayıp, M.S. 1935’e kadar olan tarih aralığında meydana getirilmişlerdir. Burada insanın aklına ilk önce şu soru geliyor:
M.Ö. 2000 ile M.S. 1935 tarihlerinde kullanılan teknolojiler aynı mıdır?
Tabiatıyla hayır. Bu nedenle, naçiz fikrim bu oylamanın aptalca bir oyun olduğu yönündedir. İsterseniz önce dünyanın yeni yedi harikasını sıralayalım:
- Petra Ürdün
- Çin Seddi
- Colosseum İtalya
- Machu Picchu Peru
- Chichén İtza Meksika
- Tac Mahal Hindistan
- İsa Heykeli Brazilya
Bunlardan Ürdün’deki Petra, Çin Seddi, İtalya’daki Colosseum hemen hemen aynı devirlerde inşa edilmişlerdir ve bence dünyanın harikası sıfatını almaya hak kazanmışlardır.
Buna karşılık Meksika’daki İtza, Hindistan’daki Tac Mahal ve Peru’daki Machu Picchu Harabeleri M.S. 14–18. yy.larda yapıldıklarından ayrı bir kategoride değerlendirilmelidirler.
Brezilya’daki İsa Heykeli’ne gelince: 35 m yüksekliğindeki bu yapıt 1935 senesinde, diğerlerine oranla çok üstün bir teknoloji ile inşa edilmiştir. Bana göre bu heykelin –ne kadar etkileyici olursa, olsun- dünyanın yeni harikalarından sayılmasına imkân ve ihtimal yoktur. Ayrıca heykeli görenler bilirler –hatta internetteki resimlerden de fark edebilirsiniz- artistlik bir yanı da yoktur: dümdüz kalıp halinde inen beyaz, anlamsız bir eserdir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım kadarıyla son dört eser yarışmada dereceye girmemiş sayılmalı ve ilk üçünün zamanlarında yapılan eserler sınıflamaya dahil edilmelidir.
Bu arada İstanbul’da bulunan Ayasofya’nın bir mimari şaheser olduğu unutulmamalı, M.S. 6. yy’da yapılan bu dahiyane eser mutlaka değerini bulmalıdır.
Ancak ve ne yazık ki, Türk milleti olarak kendi öz varlıklarımızın kıymetini bilmediğimiz ortadadır. Ayasofya’nın yanına eski Bizans harabelerinin üzerine ek otel inşaatı yapılması bunun en belirgin ifadesidir. Buna izin veren bürokratlar ve siyasetçiler tarih önünde er geç yargılanacaklardır.
Ayrıca, millet olarak Türk kültüründen önce gelen, lakin bu topraklarda bulunan Hristiyan eserlerine karşı düşmanlığımızı da eklemem gerekir. Ayasofya’ nın bir Hıristiyan başyapıtı olmasından çok, etrafına dört minare eklenerek camiye çevrilmesi bir yana, cami olarak kullanılma arzusunda ısrar ayrı bir abukluğumuzdur.
Son olarak, memleketimizi tanıtmayı bilmediğimizi belirtmem gerekir:
ülkemizin tanıtımı kumsallar üzerinde uçan denizkızları, güneş ve çıplak hatunlarla yapılmamalıdır. Asıl üzerinde durulması gereken, bu topraklardaki Türk öncesi medeniyetlerin bıraktığı ve Avrupa’yı en çok etkileyecek olan izlerdir. Bunların başında insanlığın beşiği Göbeklitepe ve Çatal Höyük gelir. Yüzlerce hatta binlerce Yunan ve Roma harabesi de tanıtımda çok yardımcı olur.
Truva savaşlarında Truvalıların Anadolu hatta muhtemelen Türk kökenli olmalarının tanıtımlarda işlenmesinin ne kadar vurucu olacağını düşünebiliyor musunuz? Ataları saydıkları Yunanlıları yenen Truvalılar, yani başka bir deyime Türklerin yabancılar üzerinde etkilerinin ne kadar fazla olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz?
Hatta bunlara ek olarak Göbeklitepe’yi mutlaka yabancılara tanıtmak için elimizden geleni yapmamız lazım: düşünebiliyor musunuz; insanlığın şu ana kadar bulduğu en eski yani zamanımızdan 12,000 yıl önceki kalıntılar Türkiye topraklarında… Halbuki adamlar zamanımızdan sadece 400 yıl önce yapılmış Machu Pichu harabelerini Dünyanın Yeni 7 Harikasından sayıyorlar; buna karşılık Göbeklitepe’ miz Mahu Picu harabelerinden 11,600 yıl daha eski!!!
Tabi ek olarak, sözde ermeni katliamını kabul etmeyen ve Türklere destek olmak isteyen 25 civarındaki yabancı tarih profesörünün konferanslarının tanıtım vakfı tarafından desteklenmesi gerekmez miydi? Bu 25 civarındaki değerli bilim adamının –bizim desteğimiz olmadığından- çoğu sustu veya susturuldu. Geriye 1–2 kişi kaldı. Bunları destekleyip, ülke ülke dolaştırarak sözde ermeni katliamının olmadığını, bunun bir savaş sonucu iki taraflı hazin ölümlere neden olduğunu anlatmasını sağlamamız gerekmez mi?
Dr. Ahmet Girgin