Kopenhag’da gece yarısı Noel Ayini
Not: Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.
24 Aralık akşamı; Kopenhag’ da etraf sessiz sakin.. Kaldığım otelin resepsiyonuna Noel Ayini’ ne katılabileceğim bir Kilise sordum, onlarda bana Sankt Angars Kilisesi’ni önerdiler. Kopenhag küçük bir kent olduğu için yürüyerek gitmeye karar verdim ve Batlık Denizi’nin soğuk rüzgarı yüzüme vura vura 15 dakikada Kilise’ye vardım. Saat 23.00 gibi Kilisenin önündeydim; ama Kilise kapalıydı. Kapının önünde iki üç kişi bakıştık, selamlaştık ve biraz sonra kapı açıldı. İçeri girdik. Kapıdaki birkaç kişi oturunca Kilise bomboş izlenimini veriyordu, fakat daha sonra gelenlerle içerisi doldu taştı… 23.30’da, önce Kilisenin orgu ile bir müzik dinletisi başladı. Daha sonra orga, halktan oluşan bir koro eşlik etti, daha sonra da koro ile beraber koca bir orkestrayı dinledik: insanlar bu müzikten mutlu, rahatlamış, yeni yılı bekliyorlardı…
Bu ara bir parantez açmak istiyorum: otelde televizyon kanallarını karıştırırken, yine bir Kilise’den yayınlanan bir müzik programına rastladım. Müzik bana yabancı değildi, altı delikanlı üzerlerinde blue-jean ve sweat-short’lardan oluşmuş kıyafetleriyle tanıdığım bir parça söylüyorlardı:
Tarkan’ın meşhur “Oynama Şıkıdım Şıkıdım’ını !
Delikanlıların her biri ayrı bir vokal yaparak orkestrasız, Türkçe sözlerle parçayı çok da güzel yorumladılar. Şimdi düşünün bakalım; bizim camilerimizden birinde, değil Tarkan’ın bir parçası, klasik Türk Müziğinden bir parça mesela “Makber’i” söylemeye kalksanız ne olur ? Yer yerinden oynar, sağcı gazeteler manşet atar ve muhtemelen bir Madımak Oteli olayı daha yaşanırdı. Halbuki Avrupa’da Danimarkalı’ lar kendi kiliselerinde bir pop müziği parçasını yabancı bir dille yani Türkçe söylüyorlar ve ne mutlu ki yer yerinden oynamıyordu…
Saat tam 24.00’de ayini idare edecek papaz gurubu büyük bir haşmetle içeri girdiler. Yavaş yavaş mihraba ilerlerken önlerindeki genç çırak papazlar buhurdanlıklarını savurdukça Kilisenin içine tatlı, hoş bir duman yayılıyordu. Sonra tüm kiliseyi dolduran halkın eşlik ettiği Noel İlahilerini söylemeye başladık. Hepimizin elinde bir kağıt, ben de çook iyi konuştuğum Danca ile şarkılara eşlik ettim. Sonunda beni kürsüye çağırdılar şarkı söylemem için; ama ben kabul etmedim, çünkü söylesem kilise boşalacaktı (Şaka Şaka). Ama o akşam çok hoşuma giden bir şey daha gördüm: genelde papazlara ayrılmış olan vaaz kürsüsüne halktan önce bir erkek, sonra bir kadın çıkarak konuşma yaptı. Yani ruhban sınıfı olmayan Müslüman ülkelerinde İmam-Hafızdan başkası vaaz kürsüsüne çıkamazken, ruhban sınıfı olan Hristiyan bir ülkede halktan biri kürsüye çıkıp, rahatlıkla halka hitap edebiliyor.. Bilmem bu son cümle sizlere bazı sorular çağrıştırıyor mu ? ..
O an düşüncelerim İstanbul’ a gitti ve Türklerin Beyoğlu’nda ki Saint Antoine Kilisesi’ ni Noel gecesi tıkış tıkış doldurduklarını hatırladım. Hristiyanlar kendileri bile yer bulamazken Türk Müslümanlar itiş kakış koca Kiliseyi dolduruyor ve içeride mum yakarak dilekte bulunuyorlardı… Zengin ve görmemiş İstanbullularımız Noel akşamında dilekte bulunmak için Kilise’ye gelirken en şık giysilerini giyiyorlar, değerli takılarını etrafa göstermek için bilhassa kat ve kat takıştırıyorlardı. Dilekte bulunmak için mum yakıyorlardı: mumdan medet ummak dinimizde Şirk’in âlâsıdır. ( Şirk: Tanrı’ya eş koşmak demektir ve Şirket kelimesi bundan türediği için ortakların oluşturduğu müessese anlamına gelir. ) Gece yarısı Noel ayini el’an sonradan görmelerimiz için bir modadır, ve lakin ne zaman gelir geçer ? Şimdilik bilinmez….
Kilise’de bir saatin sonunda İsa’nın vücudu olduğuna inanılan ekmek ve kanı olduğuna inanılan şarabın papazların elinden tadılmasıysa ayin sona erdi. Bundan sonra sanki aynı ailenin bireyleriymişiz gibi herkes birbirini içtenlikle kutladı. Sanki Kilise içinde bir bayram günü yaşanıyordu… Daha sonra dışarı çıkan her kişinin elini kapıda duran kilise papazları tek tek sıkarak tebrik ettiler, çoğunluğuyla kucaklaştılar ve sohbet ederek bizleri uğurladılar.
Sokağa çıktığım zaman kilisenin sıcaklığını yerini birden yine Baltık Denizinin soğuk rüzgarına bırakmıştı. Yavaş yavaş erimeye başlayan karların serinliğinde otelimi bulduğum da sıcak bir odaya kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordum….
Not: Küçük resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.