Küba’ ya gitmekten neden vazgeçtim?
Yazımı okumadan iki konunun bilinmesinde yarar var:
- Ben olsa olsa sosyal demokrat olabilirim; çünkü bir akıl adamıyla bir işçinin aynı kazancı ve yaşamı paylaşması gereken komünizm bana kesinlikle uymamaktadır.
- Web sitemin “Gezilerim” kısmında görüleceği üzere 40’ ın üstünde memleket gezdim; yani bu yorumları yapan kişi ilk defa yurtdışına çıkıp yorum yapacak düzey(sizlik)de biri değildir.
Bu yazımda, eski görüntüleri içinde hala barındıran Küba’ yı görme isteğimin nasıl yok olduğunu sizlerle paylaşacağım..
Hepimizin hayalidir; eski otomobillerin cirit attığı Havana sokaklarını dolaşmak… Ben de öyle düşünüyordum… Ta ki Kübalıların dışarıdan otomobil ithal etmelerinin yasak olduğunu öğrenene kadar… Zannediyordum ki, Kübalılar yeni otomobil istemiyorlar, nostalji aşkıyla yanıp tutuşuyorlar…
Ne gezer… Garip Kübalı yeni araba alamadığı için, eskisine gözü gibi bakmak zorundaymışlar meğerse…
Ülkemizde 1950-60 yıllarının Amerikan arabası devrini yaşayanlar bilirler: o zamanlar yedek parça sıkıntısı çekerdik ve yeni parça bulamadığımızdan dolayı kaportacılar ve tornacılar en kral devirlerini yaşarlardı…
Nasıl yaşamasınlar ki? Bir kaza olduğunda kaporta yedek parçası olmadığından, kaportacıların dükkanlarını aşındırırdık… Haklarını yemeyelim; o zamanlar da ustalar vardı ki tamirle aynısının tıpkısını yaparlardı… Bu arada benim çok kahrımı çekmiş olan Nihat Bulca Usta’yı da anmadan edemeyeceğim… Gençlikte yaptığımız küçük/orta vurukları şiir gibi düzeltmişti rahmetli Nihat Usta… Mekanı cennet olsun…
Motorda bir parça bozuldu mu da tornacılar imdadımıza yetişirdi: her bozulanın aynısını tornadan çıkartmak onlar için çocuk oyuncağı idi..
Türkiye’ nin 1950 lerde yaşadığı yokluğu, yarım asır hatta 70 sene sonra hala Küba’ da yaşanmaktadır..
Eksiklik bu kadarla kalsa iyi… Sevgili Ferhan Şensoy “Hacı Komünist” kitabında yazıyor:
“Şans Kapıyı Kırınca” filmini çekmek için Küba’ dayken not tutacağı defter bitiyor. Otelden istiyor: yok…
Kırtasiyeciye gidiyor: yok… Efenim, devlet okul açılırken her öğrenciye bir defter veriyormuş ya; yetermiş!
Eee, birincisini doldurup, ikinci deftere ihtiyacın olursa? Yok, parasını versen de bulamazsın!
Defter, ıslanır, düşer, kaybolursa? İkincisi yok! Devlet bir tane verdi ya… Neyine yetmiyor senin?
Aklına yeni bir konu geldi veya sevgili Ferhan gibi not tutacaksın veya roman yazacaksın: olmaz efendim, olmaz… Garip Ferhan da zar zor bir pazarda bulduğu şeker kamışından yapılmış üç defteri görünce çocuk gibi sevinmiş ve hemen üçünü de almış…
Alış veriş konusu burada da bitmiyor. Neden mi?
Alırken, satıcıya bir ücret ödüyorsunuz, satıcı bunu bankada bozdururken başka bir miktar alıyor; “böyle bir şey olur mu?” derseniz, oluyor ve yanılmıyorsam dünyada bir tek Küba’ da oluyor! Şimdi bu konuyu açıklamaya çalışayım:
Küba’da çift para birimi kullanılıyor(du):
- Turistlerin kullandığı CUC (1CUC=1 USD) ve
- Kübalıların kullandığı ulusal para birimi CUP (25 CUP=1CUC).
Günlük yaşamda, ülke vatandaşları her şeyi kendi para birimleri olan CUP ile alıyorlar ve bir şey turistlere 25 birim para iken onlara 1 birim para olabiliyor! Yani devlet olarak turisti kazıklamaya ant içmişler; devlet böyle düşününce, vatandaşa da bunu uygulamak kalıyor… Hiç bir şey “iyilik” olsun, insanlık olsun diye yapılmıyor, mutlaka sonunda bir beklenti oluyor. Yaptıkları en ufak bir yardım karşısında, mutlaka bir karşılık bekliyorlar.
Nasıl beklemesinler? Maaşlar aylık 29 ile 31 dolar arasında… Bununla ne yapabilirler ki? Burada da bir parantez açmak istiyorum: bir işçinin maaşı 29 dolar iken, üniversite mezunu ( yani işçiye göre en az 4 sene maaş almadan yaşamış olan) bir kişinin maaşı ancak 30 dolar! Komünizmin eşitlik dediği bu konuyu ben, eşitsizlik olarak görüyorum. Biri ilkokuldan sonra para kazanmaya başlasın, diğeri bir 10 sene daha okusun (yani hiç para kazanmadan yaşasın) ve aldıkları maaş eşit olsun! Bu mantık kabul edilebilir mi? Zaten bu yüzden komünizm çökmedi mi? Kalan tek ülke Küba ise -bana göre- çok tatsız bir örnek sergiliyor.
Dönelim turist olarak bizlerin Kübalılara göre hemen her şeyi 25 kat daha fazla ücret ödememize: bu bana Türkiye’deki ve dahi Mısır gibi gelişmemiş orta Doğu ülkelerindeki müze giriş ücretlerini hatırlatıyor. Bir Türk veya Mısırlı yerel bir müzeye girişinde 1 lira öderken, turist 25 lira ödüyor! Başka bir deyişle memleketinizi gezmeye gelmiş yabancı turist -sizinle aynı servisi aldığı halde-, sizden 25 kat (yazı ile: yirmibeş) daha fazla kazıklanıyor! Halbuki Batı da, yabancısı da, halkı da müze girişlerinde aynı ücreti ödüyor, zaten doğru olan da budur, eşitlik de budur! Diğeri, gelen misafiri kazıklamak oluyor ve ne yazık ki bu tatsız duruma ancak gelişmemiş ülkelerde rastlanıyor…
Bu ödeme tarzından çıkan sonuç ise, Küba turistler için ucuz bir memleket değil! Orada harcadığınız her CUC bir Euro’ ya eşit!!!
Ocak 2021 Notu: Sene başından itibaren ikili/kazıkçı para biriminden vaz geçmişler ve tekli birime geçmişler….
Demek ki yorumumda haklıymışım ve ancak seneler sonra hatalarını anlayıp düzeltmişler; eh, ziyanın neresinden dönülürse kardır demiş atalarımız..))
Otobüsler açısından da bizdeki gibi lüks araçlar beklemeyin; aldığım bilgilere göre, çok öyle kamyon kasası gibi değil ama eski, nem kokulu ve dar araçlar.
Gelelim Havana evlerine: bildiğiniz gibi komünizmde ev sahibi olmak da yoktur, evler devlet tarafından oturulmak üzere insanlara tahsis edilirler. Bu durumda evlerle ne devlet ilgileniyor, ne içinde oturan; bakımsız olmalarının nedeni anlaşılıyor.
Küba’ nın hiç mi pozitif yanı yok?
Var tabii… Berna Laçin’ in bir yazısı vardı. Orada katıldığım konuları kısaca sıralarsak:
- “Çocuğumun geleceği ne olacak” korkusu yok
- Sağlığın için endişelenmek yok
- Tarlalarda organik olmayan gıda yok
- Açlık yok
- İşsizlik yok
- Sokakta yatan evsiz yok
- “Kadına şiddet” yok!
- Boşanma yok
Asıl benim hoşuma giden konuları ise Berna Laçin es geçmiş:
- Milletvekillerinin ek bir maaşı yok, harcırahı yok, emekliliği yok.
- Milletvekilleri başarısız olursa halkın onları geri çekme hakkı var!
- Kısaca, Milletvekillerinin sadece ülkelerine hizmet etme onurları var.
Acaba bizde bu şartlar olsa kaç kişi, kimler milletvekili olurdu dersiniz?
Bir hekim olarak yazımda Küba’daki başarılı kanser çalışmalarından bahsetmez isem olmaz. Lakin bu konuya girmeden önce halkımızın karıştırdığı bir konuya açıklık getirmem lazım:
- Kanser tek bir hastalık türü değildir!
- 20 – 30 çeşit Kanser Türü vardır!
- Yani kanserin tek bir tedavisi olmaz
- Şu ana kadar kanser türlerinin ancak bazılarının tedavileri bulunmuştur!
- Küba da bazı kanser tedavi türlerinde çok başarılıdır.
Diğer başarılı bir konu ise huzur: sistemin etkisi ile kavga edene, dolandırıcıya, hırsıza rastlamıyorsunuz.
Ayrıca Küba’da ucuz olan iki şey var: alkol ve Alicia isimli krem. Bu günlerde bu krem Türkiye’de de Küba’dakinin neredeyse 10 katına satılıyormuş.
Gelelim diğer konulara: burada olaylara her iki yönden, yani hem orada yaşayan fakir insanların gözünden, hem de bizim yani gezgin gözümüzden bakmaya çalışacağım:
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker… Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başına aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Peki, ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?
Konuya daha da tersten bakabiliriz tabii: fazla yemek isterseniz, parasını verseniz dahi alamıyorsunuz! Size verilen kumanya ile doymak/yetinmek zorundasınız; yani bizim 2. Dünya Savaşında yaşadığımız karne ile ekmek/yiyecek alma derdini Küba 21. Yüzyılda hala yaşamakta devam ediyor…
Yani siz Küba’da gezerken, sizden sabun, kalem ya da çocukları için bir şeyler isteyenler olabilir. Aslında devlet onların tüm ihtiyaçlarını elinden geldiğince temin ediyor, ama pek de yeterli olmadığı için zorluk çektikleri belli. Kısacası sabun, şampuan vs.. de karneyle: bu yüzden bu ülkeye gitmeyi düşünüyorsanız yanınızda sabun, şampuan, kalem gibi şeyler götürebilir, sizden bunları isteyenlerle paylaşabilir, hayır duası alabilirsiniz….
Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor; çünkü boşanma esnasındaki işlemlerle uğraşmak istemiyorlar. Resmi imzaya gerek duymuyorlar; zira boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin ki!
Yeni evliler aileleriyle yaşıyor, aileler büyüyor. Komşusunun aldıklarını görüp imrenerek ya da kıskanarak yaşamıyorlar. İşte bu yüzden kıskançlık duyguları yok belki. Herkeste aynı sallanan sandalyeler, aynı eski televizyon, aynı dolaplar, aynı yiyecekler, aynı kalitede giyecekler var. Onların açısından bakarsak, herkes eşit, bizim açımızdan bakarsak paranız olsa dahi HD televizyon bile alamıyorsunuz; çünkü:
- İthalatı yok! (birinci yorum)
- Komünizm eşitliğini bozamazsınız! (ikinci yorum)
Artık siz istediğiniz cevabı kabul edebilirsiniz…
Eğlencesiz günleri yok; müzik ve dans her şeyleri, sanki ibadet gibi. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar. Ben bu görüntüyü Brezilya’dan da hatırlıyorum:
Brezilya’da konuştuğum insanlar, orada halkın iki uyuşturucusundan bahsetmişlerdi:
- Dans
- Futbol
Küba’da da Dünyanın diğer memleketlerinde olanlardan habersiz olan halk zamanını dans ile geçiriyor: bir yönden güzel, en azından kavga patırtı yok. Bir yönden de zamanlarını dans ile harcadıkları için Dünya’da olup bitenle ilgilen(e)miyorlar. Zaten internet diye bir şey yok! Küba’ya gideceklerin ve bilhassa Z kuşağı dediğimiz 2000 sonrası gençlerin bilmesi gereken nokta:
- Bağımlı olduğunuz sanal dünya diye bir şey yok gibi!
- Mobil telefon? Doğal olarak o da yok gibi!
Hatta telefon hatları bizim 1950-70 senelerimizi hatırlatıyor: ancak benim yaşımda olanlar hatırlar, o senelerde evlerde sabit telefon olması bir lükstü! Hatta semte göre telefon piyasası vardı; gazete ilanı ile telefon satışı olurdu… Telefonun üzerinde o yılların işlemeli bir örtüsü ile örtülür, başköşede dururdu. Şehirler/milletler arası aramalar bir felaketti: önceden santrale kaydı yazdırır, saatlerce telefon başında beklerdin. Eğer işin acele ise 3 veya 5 misli fazla ödeyerek santrale yıldırım telefon olarak yazdırır, yine de bekler, beklerdin… Ayrıca konuşma kalitesi çok kötüydü: sözler anlaşılmaz, tekrar eder, bağırır dururdun. Hattın kesilmesi de cabası… İşte Küba’daki telefon sistemi şu anda ancak bizim 50 sene yani yarım asır önceki telefonumuzun kalitesinde… “Nereden biliyorsun?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum: çünkü geçen sene Küba ile telefon görüşmesi yaptım, yani birinden duymadım, kendi kulaklarımla cızırtıları, çatallanmış konuşmayı işittim… Hatta olayın daha acı tarafını da sizlerle paylaşayım:
Herkes gibi ben de Küba’ya gitmeyi düşünürken, Küba’ya göç etmiş bir İspanyol arkadaşımı fikir almak için telefonla aradım: yukarıdaki uğultulu, cızırtılı konuşmanın arasında, arkadaşım belki 10 (yazı ile on) defa “Burası çok güzel, herkes mutlu mesut vs…” cümlesini tekrar etti hiç gerek yok iken…
Bu ne demektir? Bu demektir ki o ülkede tüm telefonlar istihbarat birimleri tarafından dinleniyor! Benzer sahneleri Kırım seyahatimden hatırlıyorum.
Toparlarsak, bu olaylar bana -teşbihte/benzetmede hata olmaz derler- Küba’yı dünyanın hayvanat bahçesine/sirkine benzetmeme sebep oldu: Kübalılar görünüşte veya gerçekte dans, içki vs… ile yaşayan bir bahçe veya çadırda toplanmış Son Mohikanlar‘ı hatırlattı bana: üzüldüm ve gitmekten vaz geçtim.
Bu mu solcuların özlediği komünizm?
Tıp fakültesindeki öğrencilik yıllarımda “komünizm bir ütopyadır ve yok olacaktır” demiştim. Dediğim gibi “Yok oldu” ve tek örneği garibim Küba kaldı; o da aksak semai gidiyor; halkı Dünya’dan bihaber olduğu için, dans ile avunarak mutlu mesut yaşıyor, aynı bizim çobanların kaval çalarak dünyanın kaval ile idare edildiğini düşünmesi gibi…
Tüm bu yazdıklarımın ışığında yine de Küba’ya gitmek isterseniz, gidebilirsiniz. Ama ben vaz geçtim; 1950’ lerin arabalarını da Rahmi Koç Müzesinde ikinci kez görmeye karar verdim. Ataman Müzesi de ucuz giriş ücreti ile başka bir seçenek olabilir; zamanım olduğunda bu müze için de düşüncelerimi paylaşacağım.
Şimdiden 1 Mayıs İşçi Bayramınızı kutlarım…
Kalın sağlıcakla…
Dr. Ahmet Girgin
Mart 2019
Temmuz 2021 tarihindeki gazetelerde -yani yazımı yayınlamamdan sadece 2 sene sonra Küba’da halkın açlıktan ayaklandığını yazmaya başladılar; son komünist ülke de sona mı geliyor? Ne dersiniz?