Rakı / Arak
- Türk’ nün Rakı’sı
- Lübnanlı’ın Arak’ı
- Mısırlı’ nın Zibib’ i
- Yunan’ın Uzo’su
- Fransızların Pastice’si
- Endonezyalıların Arak’ı
Yukarıdaki içkilerin özelliği hemen hemen aynıdır ve yüksek alkollü, damıtılmış içkilerdir.
Rakı ve Arak kelimesi hakkında çok muallak bilgiler mevcuttur : Kökeni, tadı, hatta söylenişi çok değişkendir.
Rakının kökeni de Arak kelimesidir. Arak ise Arapçadan gelmektedir ve saydam, şekersiz, distile bir alkol türüdür. Arapçada arak « ter » veya « sert meyve suyu » anlamına gelmektedir.
Arak’ı, meyve, şeker kamışı, hindistan cevizi suyundan yapılmış, Rom ve viski gibi kehribar renginde olan «Arrak» ile karıştırmamak gerekir. « Arrak » Hindistan ve Sri Lanka kökenlidir ve günümüzde de Güney, Güney-Doğu Asyada üretilir.
Arak’ ın, Ortadoğudaki musevi ve hristiyan azınlıklar tarafından geliştirilmiş olduğu tahmin edilmektedir. İslamın ilk zamanlarında Cabir İbn Hayyam adındaki bir simyacı imbik’i icad ederek, alkolun damıtılmasını kolaylaştırmıştır. Fakat islam dini alkol kullanımını yasakladığı için müslümanlar bu buluşu, parfümleri damıtmak ve « khol » üretimi için kullanmışlardır.
Araplar kolün üretim sanatını önce İspanya’ya taşıdılar, sonrada tüm Avrupaya yaydılar. Bu olay, hristiyan topraklarında imbikle alkol üretimine yol açtı ve ismi de arapça « al-khol » =alkol den aldı.
Demek ki, alşimist (simyager), imbik ve alkol kelimelerinin kökeni arapçadır.
Daha sonra, damıtılma işlemini Çinliler Endenozya’ ya taşıdılar. Bizim rakımızın üzümden üzerilmesine karşılık, Bali’de köylüler Arak’ı geleneksel olarak pirinç ve hindistan cevizi özsuyundan üretirler. Tabii, Arak büyük şirketler tarafından da üretilmektedir. Tüm damıtılmış alkollerde olduğu gibi, kalitesi değişkendir.
Bali’de turistler en popüler iki karışımdan tadarlar.
- Arak Attack (Arak ve portakal suyu)
- Arak Madu (Arak, su, bal ve bir dilim limon)
Endenozyalı yerliler aynı isim altında başka bir içki olduğundan bile habersizdiler. Arak’ı horoz dövüşleri ve bazı seromoniler esnasında içerler. Bu uğurda kullanılan Arak’ın kalitesi çok düşüktür. İyi kalite Arak ticaret dünyası için ayrılmıştır.
Arak Ayini
Geleneksel olarak Arak bir tapan (muz ağacı gövdesinden yapılmış kepçe) içine dökülür. Papaz veya yardımcısı tapanı sol elle kavrar, sağ elinin parmaklarının tuttuğu bir çiçek yardımıyla tapanın içindeki Arak’ı yukarıdaki tanrılarına doğru serper. Bu jestin adı “Ngayabang”dır. Daha sonra rahip tapanı sağ eline geçirir ve sonra Arak’ı toprağa döker. Böylece kutsal içki önce Tanrılara, sonra toprak altındaki daha basit varlıklara/ruhlara gönderilmiş olur. Bu hareketin adı da “Matabuh”dur.
Arak aynı zamanda Pirinç İlahesi Dewi Sri adına toprağa da serbestçe serpilir.
Sonuç olarak Arak hiç bir zaman bir yarışma kazanabilecek bir içki değildir. Fakat Bali kültürünün parçasıdır ve aynı zamanda bir çok turistin macera gibi bu ayini yaşamasını sağlar.
Arak –rakı gibi- çok kuvvetli bir alkoldür!
Ölçülü için!
Derleyen:
Dr. Ahmet GİRGİN
Patrick Monsarrat’nın “L’ARAK, CET INCONNU…” isimli yazısı temel alınarak derlenmiştir.
“Puslu bir İstanbul akşamında,
güneşi boğazda batırmaya ant içmiş yakamozların dansını izleyip
kadehler tokuşturulurken
yan masada memleket kurtarılıyorken
avucumun içindeki buz gibi bardağa baktım da;
‘Ne menem bir şeysin sen’ dedim.
‘Bir içecek, sarıldığı gazete kağıdına da,
sakız kokulu beyaz keten örtüsü yayılmış masaya da,
ete, ciğere, mezeye de maviye de bu kadar mı yakışır.
Neşeye de efkara da yoldaştır.
Ondan mı ki, geceye inat bembeyazdır’.
Bira gibi ayağa, çoluk çocuğa düşmemiştir,
belli bir yaşanmışlığı, anıları, en basitinden
hazırlanmış bir masası vardır rakının.
Viski gibi boğazı yakmaz, süzülerek akar gider. Rakının silueti sevgilidir, kokusu yar, tadı can.
Ne zaman bir efkar bassa içi,
ne zaman çıkamasak işin içinden,
kafada deli sorular, bassa afakanlar,
bir koşu meyhaneye gidilir.
Oysa rakı, cevabı bulmak için değil,
soruyu unutmak için içilir…
Lübnan’ın Arak’ı, Yunan’ın Uzo’su, İtalyan’ın Sambuca’sı,
gaflet ve delalete düşüp alternatif olmaya çalışsalar da rakıya, hüzünlerini sulandırmadan
sek içmeye çalışmış bir milletin evlatları
buna izin vermemiş, korumuşlardır bu anason kokulu
cesaret hapının sıvılaştırılmış halini.
Milli içkimiz olur kendileri;
Son nefes verilene, son aşık ölene,
son ümit tükenene kadar eğdirmeyiz başını öne.
Düşündüm de rakı, dünyada çift bardakla içilen tek içki;
Ruhla beden gibi, iki sevgili, gece ve gündüz gibi.
Yan yana durup birbirinin derdini dinlermişçesine,
bir dudakta birleşip sevişircesine…
Rakı olmasaydı hayat olurdu yine belki ama
şarkılar yetim, besteler öksüz kalırdı;
Bir ihtimal daha olmazdı;
Senede bir gün bile.
Dalgalansak da durulsak da,
yine bütün meyhanelerini dolaşırdık İstanbul’un
ama o tatlı huzuru bulamazdık Kalamış’ta mesela.
Bir bekleyenimiz olmazdı ada sahillerinde,
deniz ve mehtap sormazdı;
Neredesindiye.
Ve Elbet bir gün kavuşacağız desek de
kavuşmak hayal olurdu,
dönülmez akşamın ufkunda…
Derdi, gamı, tasayı unutturup
anda dondurabilme özelliği de vardır bu rakının.
Hatta işin ucunu umuda bağlayıp
gökyüzüne salıverdirir alimallah.
Ben bizzat yaşadım da oradan biliyorum.
Geçenlerde bir rakı muhabbetinin ilerleyen saatlerinde;
‘ O iş imkansız’ lafı çıkmış ağzımdan.
‘ Bak imkansızın içinde bile imkan var’ dediler; ‘Etme !’
Ne diyeyim;
Adam rakıyı icat etmiş, hala psikologa giden var;
‘Gitme !’
Yaaa şöyle günahtır,
böyle haramdır, acıdır, ağırdır
muhabbetinden çıkıp
keyifli bir masanın etrafında toplanıp
rakıdan dem vurunca
başka bir alemin içinde buluyor insan kendini.
Çokça komik, bolca eğlenceli, esprili.
‘Üç rakı kapağı getirene pilot belgesi bedava’
yazan bir kapıdan girip;
‘Garson, kapı getir, dışarı çıkıcam’ a giden bir yolda sallanmadan yürüyebilirsen şanslısın.
Unutma; Şarap yaşayanlar için,
rakı ise hikayesi yarım kalanlar içindir.
Böyle zamanlarda, bir ‘büyüğe’ danışmak iyi gelir.
Rakı içmek de adap gerektirir;
Bir kiminle içtiğine dikkat edeceksin
bir de kimin için içtiğine.
Şarkı da önemli bak,
Zeki Müren iyi gider mesela yanında.
Derdini en iyi nağmeler anlar.
Çünkü rakı yanındakiyle içilse de
kadeh aklındakine kalkar!
Rakı seven adam kalitelidir.
Beyaz peynir tercih eder, kaşarla işi olmaz.
Bir erkek için en büyük keyiflerden biridir dostla,
ahbapla erkek erkeğe içmek
tamam da sevdiği kadınla rakı içmek bir başkadır.
Güzeldir kadın, içtikçe güzelleşir.
Ondan derler ki; “Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır”.
Kadının içindeki beyazdır rakı, buğudur, dumandır.
Ütüsüz kadınlardır rakı sevenler.
Oysa şarap sevenler, ütülüdür.
Çantaları, ayakkabıları, kemerleri aynı renktir.
Şöyle bir bakınca tastamamdırlar.
Oysa rakı sevenlerin üstleri başları değil
belki ama dertleri, kederleri tastamamdır.
Bardağa atılmış üç-beş buz söndürmez yangınlarını.
Alayına isyan etmez bu kadınlar.
Aksine kadehlerini, alayının şerefine kaldırırlar.
Sen hiç ömründe bütün aşkını gözlerine yükleyip o gözlerle ruhuna dokunanbir kadınla rakı içtin mi?
İçmedinse, rakı içen bir kadından daha güzel olan tek şeyin, o kadının seni sevmesi olduğunu bilemezsin!
Aynen dediğin gibi Aydın Boysan;
Rakı sofrasına meze olmuş yürek yangınlarının kibritle oynayıp kaçan faili de, büyük kahkahaların ardındaki nemli gözlerin sahibi de bir kadındır.
Unutma; Rakı sofrasında kadın yoksa, uğruna sofra kurulmuş bir kadın vardır…”
Vakti kerahattir…
Uğruna sofra kurulan, kadeh kaldırılan kadınların şerefine…..