Santral İstanbul
Kültürlü olmak için zengin olmaya gerek yok 2
Santral İstanbul
Bu pazar bir arkadaş gurubu ile Santral İstanbul’u gezmeye gittim ve bu zamana kadar neden daha önce gitmediğimi düşünerek hayıflandım. İstanbul’un içinde Avrupa’ya yakışan bir yer var ve bizler bunu gözden kaçırmışız…
Santral İstanbul birkaç yönden önemli:
- Burası Bilgi Üniversitesi’ne tahsis edilmiş; benim yaşımda Üniversite çok önemli değil, ama Santral İstanbul’a gitmek isteyenler için hafta içi her 15 dakikada bir, hafta sonu da her yarım saatte bir Taksim’den servis kalkıyor. Tabi benim gibi arabayla gitmek isterseniz de çok geniş de bir otoparkı var.
- 110 dönüm arazi ne demektir bilir misiniz? İstanbul’un içinde nefes alabileceğiniz bir alan. Eğer çocuğunuz varsa bırakın dönümden dönüme koşsun, siz de yemek yerken veya kahvenizi içerken rahat bir nefes alın…
- İçinde çok şık bir restoran (Otto) ve daha önemlisi çok güzel bir kafe (Tamirhane) var. Daha da önemlisi “Tamirane”de her pazar günü saat 14.00’de canlı caz müziği dinleyebilirsiniz. Cazı sevmeseniz de gidebilirsiniz, çünkü her hafta başka gruplar değişik ezgiler ve yorumları size sunuyorlar. Hem kahvenizi içebilir, hem de İstanbul içinde nezih bir mekânda müzik dinleyerek haftanın stresini atabilirsiniz.
- Burası eski İstanbul’un Avrupa Yakasına elektrik veren ilk santralı. Eski İstanbullular hatırlayacaklardır: İstanbul’un Avrupa Yakasında elektrik 110 V., Asya Yakasında ise 220 V. İdi. İşte geçmişin 110 V. luk elektriğini sağlayan Silahtar ağa Santrali’ nde zamanın türbin ve jeneratörleri örnek olarak çok güzel korunmuş. İnsanı alıp taa o günlere götürüyor… İçerideki ana kontrol odası ise ayrı duygular yaşatıyor: 1960’lardaki James Bond filmlerinde gördüğümüz o zamanın ileri teknolojisinin aygıtlarını bugün görmek insanı o günlere kapıp götürüveriyor. Burada iki küçük detay vermek isterim:
- İstanbul’a ilk elektrik veriliş tarihi 14 Şubat 1914 yani sevgililer günü. Bize o zamandan günümüze elektrik santralını anlatan sevgili Günseli Hanım’ın deyişi ile, o devrin lüks semti Pera’ ya, esnaf semti Beyazıt’ a ve hatta İstinye ’ye kadar elektrik buradan gidiyormuş.
- Ben teknik hataların yalnızca doğu insanına ait olduğunu düşünürken, anlatımda batılıların da bizden aşağı kalmadığını anlamış oldum: Santral yumuşak toprağa kurulduğu için ağır türbinleri yerleştirince -yabancılar da- toprağın çöktüğünü görmüşler ve binanın temelini desteklemek zorunda kamışlar. Ama yine de kontrol odasına gittiğiniz zaman tabanın duvardan binaya içine doğru meyli olduğunu fark edeceksiniz J
- Aynı müzenin içinde basit fakat önemli fizik deneylerine de şahit olabilirsiniz. Paris’deki “Cité des Sciences” veya Barselona’ daki “Bilim ve Sanat Müzesi”nin küçük bir benzerini doğduğum kentte görmek çok mutlu etti beni.
- Tüm bunlara ilave olarak, müze binasının ekinde açılan sergiler Santral İstanbul’a gitmeniz için ayrı bir neden: şu anda Yüksel Arslan’ın sergisi var. Ama ne yazık ki elinizi biraz çabuk tutmanız gerekiyor. Zira 21 Mart’ta bu değişik sergi sona erecek. Yüksel Arslan’ a ressam demek doğru olmaz. Daha çok Leonardo Da Vinci’ nin eskizleri gibi resim ve yazıdan oluşan yapıtlar söz konusu; zaten kendisi de bunlara “artur” diyor. Yani “Art = Sanat” ile “Ecriture = Yazı” ve “Peinture = Resim” sözcüklerinin sonundan alınan “ture” eki ile oluşan “Arture” hakikaten Yüksek Arslan’ın sanatını çok güzel betimliyor. Yalnız bu sergiye isterseniz küçük çocuklarınızı pek götürmeyin; çünkü Eyüp doğumlu sanatkâr küçüklüğünden itibaren cinsel dürtülerinin etkisinde kaldığı için sergisinde bol miktarda penis resim ve eskizi ile karşılaşmanız doğal. Bu madalyonun bir yüzü; diğer yüzü ise bir sanatçının Freudyen düşüncelerini bu kadar açık seçik sergilemesi ancak onun sanatını ve medeni cesaretini yüceltir düşüncesindeyim.
Müzenin girişi 7 TL, talebe öğretmen ve emeklilere yarı fiyat uygulanıyor. Eh bir paket sigara fiyatına bu kadar güzel şeyleri görmeniz de biraz zor.
Demek ki ne imiş? Kültürlü olmak için zengin olmaya gerek yokmuş.
Dr. Ahmet GİRGİN
Mart 2010