Tolstoy ve İslam Sempatisi Üzerine
Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanını bilirsiniz; Napoleon Bonapart’ın Rusya seferini temel alarak Rus halkını anlatır. Romanda bir karı kocanın birbirlerine karşı düşünceleri de şöyle paylaşır:
“Berg zavallı bir kadından üstün olmanın bilinci içinde gülümsedi. Çünkü kendi karısı hoştu, güzeldi ama bütün diğerleri gibi kuş beyinliydi, bir erkeğin kıymetini takdirden yoksundu. Vera da kendi hesabına aynı sebepler yüzünden gülümsüyordu. Çünkü o da kendisini bu iyi, kusursuz kocadan daha üstün görüyordu. Kocası da birçok erkek gibi hayatı ters tarafından görmekte, kendini çok akıllı bir adam sanmaktaydı. Halbuki Vera’ya göre bütün erkekler aptal, kendini beğenmiş, bencil yaratıklardı.”
Bu cümlelerden yola çıkarak kadın ve erkeklerin Ying ve Yang gibi birbirleriyle hem tezat oluşturduklarını, hem de birbirlerini tamamladıklarını yazacaktım ki, aklıma Tolstoy’un Müslümanlık üzerine düşünceleri geldi ve bendeniz ilk sapaktan çıkarak, Hıristiyan olarak doğmuş bir Rus’un Müslümanlığa sempatisinin nedenleri üzerine bir şeyler karalamaya karar verdim…
1828’de doğan Tolstoy, önce annesini, sonra babasını kaybetti. 9 yaşından itibaren halasının gözetiminde büyüdü. Asil ve zengin bir ailenin çocuğu olan Tolstoy, çocuk yaşında Fransızca ve Almanca öğrendi. 1844’te Kazan Üniversitesi’nde Doğu Dilleri üzerine eğitim görmeye başladığı halde, bohem yaşama olan düşkünlüğü ile bu eğitimi yarıda bıraktı.
19 yaşına geldiğinde ailesinden kalan büyük bir servete kondu. 1851’de Kafkaslara askeri eğitim almaya gitti. İki yıl sonra Osmanlılara karşı savaşmak üzere cepheye katıldı. 1856’da ordudan ayrıldı.
Fransa, İngiltere ve Belçika’ya seyahatler düzenledi. 1862’de evlendi. Ertesi yıl en önemli eserlerinden yazmaya başladığı ‘Savaş ve Barış’ı, 6 yıl sonra tamamladı. 1873’te bir diğer klasik eseri ‘Anna Karanina’yı kaleme almaya başladı ve 3 yılda bitirebildi. Ara dönemde ‘Din Nedir?’, ‘Ölüm Manifestosu’ ve ‘Üç Ölüm’ gibi insan, yaratıcı ve ölümü ana tema olarak ele aldığı hikâye ve romanları yazdı.
Tolstoy, 82 yaşında eşiyle yaşadığı geçimsizlik ve kavgalara kızarak çocukluğundan beri yaşadığı Yasnaya Polyana’daki evini terk etti. 20 Kasım 1910’da Odesa-İstanbul üzerinden Bulgaristan’a gitmeye çalışırken zatürreeye yakalandı ve Astapova’da metruk bir tren garında hayata veda etti. Vasiyeti sebebiyle Yasnaya Polyana’daki çiftliğinin sessiz ve gölgeli bir yerine gömüldü.
Tolstoy hiçbir zaman Müslüman olmadı. Lakin, Hz. Muhammed’in hadislerini inceledi ve birazda bilgisizlikle hadisleri Kuran’ın bir parçası gibi yorumladı. Daha sonra bu konular toparlandı ve Türkçeye de çevrildi. Ama asıl olan Tolstoy’ un şu sözüdür:
‘Muhammed her zaman Evangelizmin (Hıristiyanlığın) üstüne çıkıyor. O insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor. Müslümanların Allah’tan başka ilahı yoktur ve Muhammed O’nun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur.“
Yazımın konusu yalnızca bu cümleleri açıklamakla sınırlı kalacaktır.
- O (Muhammed) insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor:
Bildiğiniz gibi, Tolstoy da diğer Ruslar gibi Ortodoks olarak doğmuştur ve İsa’nın Tanrı olduğu katı kuralını kabullenmekte zorlanmaktadır. Haklıdır da! Çünkü İsa hiç bir zaman sağlığında Tanrı ve/veya Tanrı’nın oğlu olduğunu söylememiştir. Teslis yani “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” Üçlemesi İsa’nın çarmıha gerilişinden tam 300 yıl sonra M.S. 325 te İznik’te kurulan Konsil sırasında bizler gibi ölümlü papazlar tarafından alınan bir karar ile oluşturulmuştur. Kısacası bunun İncil’ de hiç yeri yoktur!
İşte, Tolstoy bu konuyu kafasında irdeleyerek mantıksız bulmuş ve Muhammed’i –aslında İslam’ı- daha üst bir konuma yerleştirmiştir. Bu nedenle de ‘Muhammed her zaman Evangelizmin (Hıristiyanlığın) üstüne çıkıyor.” - “Müslümanların Allah’tan başka ilahı yoktur ve Muhammed O’nun peygamberidir.” Burada da şüphe götürür bir taraf yoktur. Bizlerde zaten İsa’yı diğer peygamberler ile beraber Muhammed ile eşit tutarız. Lakin, acaba Tolstoy o uzaktan gördüğü İslam’ı bizim gibi yakından görseydi; acaba aynı sempatiyi duyar mıydı?
Bu cümlemi açmam gerekir:- Muhammed ölünce, halefi kim olacak tartışmasından dolayı çöl sıcağında cenazesi kokmasına rağmen 3 gün defnedilemedi! Muhammed halefi olarak Ali’ yi göstermişti; ama en yaşlı Ebubekir’di, en güçlü ise Ömer… Aralarındaki güç kavgası üç gün sürdü ve nihayetinde Ebubekir’in Halife olmasına karar verildi. Ancak, bu karardan sonra İslam Peygamberinin gömülmesine izin çıktı! Acaba, sulh dini denen İslam’ın bu yüzünü görse Tolstoy bu kadar hayran olur muydu?
- Tolstoy Hz. Muhammed’in sayısız hadisini örnek almış ve risalesinde kullanmıştır. Eğer Tolstoy Muhammed’in binlerce hadisinin kendisinin yazdığının tartışmalı olduğu bilse ve ancak 17 Hadisin sahih yani kesinlikle Muhammed’ e ait sadece onyedi Hadis olduğundan haberi olsa, aynı hayranlığı devam eder miydi?
- Hadis örneğinde olduğu gibi, saf ve temiz İslam dininin din bezirganları tarafından kat kat örtülerle gizlendiğini ve bu bezirganların isteklerinin gizlice İslam’ın içine sinsice yerleştirildiğini bilse Tolstoy aynı yorumları yapar mıydı?
- Son olarak, Arap örf ve adetlerinin İslam’a kaynak yapılarak sanki dinmiş gibi sunulmasını fark etseydi Tolstoy aynı sevecenliği gösterir miydi?
- “Burada hiçbir muamma ve sır yoktur.” Doğrudur, Tolstoy zamanındaki yer ve bilgi penceresinden bu yorumunda haklıdır. Hatta zamanımızda bile İslam, en az bozulmuş dindir; tabii din olarak, asıl ve saf İslam’ı kabul edersek..
Lakin şimdi sizler, benim açıklamalarımın ışığında neler düşünürsünüz?
Kalın sağlıcakla…
Dr. Ahmet Girgin
Haziran 2018
Not: Tolstoy’un soyağacının Cengiz Han’a kadar uzandığını biliyor muydunuz?