Türk ezgileri ile donanmış bir caz konseri
Kültürlü olmak için mutlaka zengin olmak gerekmez 6
Türk ezgileri ile donanmış bir caz konseri
Dün akşam lise sıralarında kız öğrenceleri ile folklor oynadığımız Notre Dame De Sion Lisesi’nde “Diyar Diyar Jazz” (Turkish Journey) isimli bir caz konserine gittim. Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken folklor oynadığım o zamanki kız okulunun bahçesindeki anılar beni aldı, eski günlere götürdü… Şimdilerde artık o eski bahçe çiçeklerle bezenerek sanki bir Fransız, daha doğrusu Akdeniz Sokağına benzemişti..
Spiral Quartet; İstanbul’da ilk konserini 2006 yılında vermiş, 2009–2010 yılında Fransa’da Türk Mevsimi kapsamında dört konser ile Turkish Journey (Türk/Türkiye Seyahati) adını taşıyan bu konserlerin repertuarı Türkiye’nin farklı yörelerinin ezgilerinin Philippe Poussard tarafından aranjmanları (aranjeleri değil) ile Türkiye’den izler taşıyan Pussard’ın bestelerinden oluşmaktaymış.
Orkestra elemanları:
- Philippe Poussard: Soprano Saksafon
- Bruno Angelini: Piyano (en beğendiğim)
- François-Charles Delacoudre: Kontbas (çok beğendiğim)
- Christian Lété: Davul
Bahçeye geçip, konser salonunda bir koltuğa oturdum. Gotik mimarinin tavanını iyon sütunları taşıyordu ve salonun akustiği mükemmele yakındı.
Türkiye ve Türkleri seven 4 Fransız, Konserin başlangıcında sempatik sunumlarını, dilleri döndüğünce Türkçe yapmaya çalıştılar ve iyi niyetleri seyirciler tarafından alkışlarla takdir edildi.
Galatasaray Lisesi’nden Kardeşimiz Jale’nin Fransız eşinin Soprano saksofon ve flüt çaldığı “Spiral Quartet” topluluğunun, ülkemizin ezgilerini içeren parçalarının dinletisi idi bu.
İlk olarak “Üsküdar’a Gider iken” i dinledik. Bu parçada damadımız Philippe sanki oryantalizme pek girememiş, sadece notaların terennümünde kalmış gibi geldi bana. Ama sonraki parçalarda, bilhassa flüt çaldığı ezgilerde çok daha iyi bir performans sergiledi.
Daha sonra “İstanbul’da sabah” adlı parçayı dinledik. Benim daha dingin olarak düşündüğüm İstanbul’un sabahının tersine, sanki öğle vakti Eminönü meydanının curcunasını yansıtıyordu. Daha sonra kontrbasta solo olarak dinlediğimiz “Galata” naçiz düşünceme göre İstanbul’un sabah sessizliğini daha güzel yansıtıyordu. Belki de önceki dinletide hissettiğim curcunayı Galata çevresine daha çok yakıştırdığım için öyle algıladım.
“Çayeli’nden öteye” ve “Gesi Bağları” nın yorumları çok güzeldi. Ama naçiz düşünceme göre, grup her parçaya memleket ezgileri ile başlayıp, aradaki caz dinletisinden sonra yine yerel ezgi ile bitirince, sanki o yerel ezgiler parçaya yapıştırılmış düşüncesini getiriyordu insanın aklına.
Belki de en içten söyledikleri, en kendilerine uyan parça, her şeyi ile gruba ait olan “Jale’s Song” idi.
Konserin ikinci bölümünde “Tavas Zeybeği” ni, “İzmir’in Kavakları”nı, “Antalya’nın Mor Üzümü” nü dinledik. Bu bölümün bana göre en güzel parçaları ise “Triade” ve “Bozlak Blues” idi. Bildiğiniz gibi Halk edebiyatımızda bir ezgi türü olan bozlak, Konusunu aşiret kavgalarından, kan davalarından ve aşk maceralarından alır. Avşar ve Türkmen oymaklarına ait bir uzun hava türüdür. Özet olarak feryat etmek, haykırmak ayrıca deve bağırması anlamına bozlamaktan gelen bir kelimedir ve “Blues” türüne yakın olduğu için belki de, caz ile çok güzel uyum sağlamıştı..
“Aman Adanalı” ile bitirdikleri konserden çıktığımızda içimizde hoş, tatlı bir huzur/rahatlama vardı.
Türk’ ü Türk’ ten başka seven olmaz diye düşünmeyin. İşte, pırıl pırıl 4 yabancıdan oluşan bir grup: bu insanlara biz destek vermez isek, olur mu?
Bu konseri niye kaçırdık diye üzülmeyin. Aynı dörtlü 2 Temmuz 2011’de İstanbul Caz Festivali bünyesinde yine bizlerle olacak. Caz ile Türkçe ezgiler uyuşur muymuş diye burun kıvırmayın, imkânlarınızı zorlayın ve gidin…
Dr. Ahmet GİRGİN
Haziran 2011